6 Kasım 2010 Cumartesi

Vahiy Köprüsü

Gece geç saatlere kadar uyumamıştım ya da dokunamamıştı uyku gözlerime, öylesine mahmurdum. “Sen öğrettin bana ağlamayı” diyordu radyoda bir ses. Ben de ağlayabilseydim keşke, keşke yuvarlanmasaydım içimin boşluklarında da ağlayabilseydim. İçimde derin bir sızı vardı, hançeri sürekli kalbime batırıyorlarmış gibi, yontuluyormuş gibi, hayat ellerimden kayıp gidiyormuş gibi. Yeniden dirilmeyi bekleyen kanserli bir hasta gibiydim. Olanca umudu yanıma alıp pencereye koştum. Yıldızlar henüz gökyüzünü terk etmeye hazırlanan yolcu gibi durmasalar da, seher vaktine az kalmıştı.

“Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).( Âl-i İmrân 17 )”

Rüzgarın ılık tenime değdiğine şahitlik ediyordum. Yüzüm ışıyordu gitgide. “Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgarın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar. ( Âl-i İmrân 117 )”
Gün ışıtırken etrafı, gece terk ederken belli bir vakte kadar evleri, sokakları, kentleri ve insanları, seherin onulmaz güzelliğiyle baş başayken, o kadar ıssızca sokuluyordu ki içime sancı, korkuyordum. Vahiyle inşa olunmuş bir hayatı düşlerken, iliklerime kadar endişe duyuyordum. Tüm günahlar üzerimde bir senaryo gibi yükseliyordu. Hiçbir günahın kadrosunda yer almak istemiyorken, korkuyor olmaktan daha ziyade gelişigüzel yaşamaktan endişe duyarak bakıyorum gökyüzüne. Bulutlar birbiriyle yarışıyor, kuşlar yeni uyanan güne merhaba der gibi gelip geçiyorlardı gözlerimin önünden... Kendimi bir kuşun kanatlarına koyup uçarken düşündüm de. Gülümsedim sonra, kederliyken insan kendi kendine neler de üretebiliyordu-umuttur bunun adı-

“Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. ( Yûsuf 87 )"


Nerelere giderdim, nasıl bir dünya görmeyi hayal ederdim, nasıl bulurdum. Bir kuşun en fazla nereye kadar uçtuğunu merak ettim sonra, ne kadar uzağa gidebiliyorsa o kadar taşıyabilir miydi beni kanatlarında? Yorulur muydu ki? Sonra onu gökyüzüne o şekilde yerleştiren yaradanımız, ona da dert keder sıkıntı veremez miydi ki? O zaman insan olmanın ne anlamı kalırdı ki? Ama elbette her yaratılanın bir yaratılma amacı vardı, şüphesiz.

“Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.”( Nahl 79 )

Birden dikkatim bahçemizdeki ağaca takılmıştı. Ilık rüzgar dallarındaki yaprakları kıpırdatırken, olanca ihtişamıyla tüm gün yerinde duran bu ağaç sanki farklı bir ışıltıyla bana el sallıyordu. yine gülümsedim…

“(O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. ( İbrahim 25 )”

İnanmak, ortasında buluşmaktı umudun. İnanmaktan geçirdiğim yollarımda teslimiyetin zirvesini yaşamak isterken, hangi kışın sonunda bahar gelmeyecekse sanki o vakitteymişim gibiydim ısrarla. Halimde ısrarcı oluyordum. Oysa umutla bir günün doğuşuna şahitlik ediyordum. Tüm sıkıntılarımın, içseslerimin, evhamlarımın beni giderek terk ettiğini sonrasında yerine geceyle, yıldızlarla, rüzgarla, kuşlar ve ağaçlarla getirilmiş bir huzurun yerleştirildiğini görüyordum. Hançerlendiğini sandığım kalbimin kötü düşüncelerinden arındığını görüyordum sanki. Kalbimin gümbür gümbür attığını hissettim, gün aydınlanmaya başlarken birden bir ses kalbime ve tüm hücrelerime hücum etti : “Allahu Ekber, Allahu Ekber” ve bu sesin evrende yankılandığını; emanetçisi olduğum bedenimden ruhumun birliğiyle (ve tabiî ki Allahın da izniyle) gözyaşlarımın aktığını gördüm. Evet ağlıyordum, zahmet şeklinde değil rahmet şeklinde geldiğini düşündüğüm bu yaşlarımı avuçlarımda toplamak ister gibi ellerimi yüzümde birleştirdim. Derin bir nefes alıp yaradanımıza şükrettim, şükrettim, şükrettim…

“gece ve gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allahın göklerde ve yerde yarattıklarında Allah bilinciyle yaşayacak bir halk için ibretler vardır.( Yûnus 6 )”

Avuçlarımda olanca dua ile

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.( A’râf 55 )


Rabia Görmüş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendin...