10 Mayıs 2020 Pazar

Göbek Bağı


Göbek bağı. Tutunduğum yer.tanıdığım ilk bağ. Sonsuz rahmet kaynağı. Uzandığımda, yönümü değiştirdiğimde, tekmelediğimde, rahat rahat dolandığımda, suda özgürce ve içsel bir frekansla bezendiğimde, büründüğümde anne karnındayım. İnsan olmanın vazgeçilmezi senin rahminden geçmek, anne. İnsan varlığının oluş, duruş, hissediş, var oluş yerlerinin ilk mekanı. Rahmin. Annemin rahmi. Annelerimizin rahmi. Benim kadınlığımın ilk evresi. Doğama aktarılanlar, ruhuma sürünen ve taşınanlar, suyun sonsuz rahatlığı, anımsamasam da bedenimin tuttuğu anılar. Cenin olmak. Sonra insan olmak. İlk tekmemde gördüğüm el, annemin eli. Karnını tekmelediğime sevindiğini anladığım ses annemin sesi. Hiç bırakmaz beni dediğim, varoluşu onunla tanrılaştırdığım yüceleştirdiğim tanımladığım yer annemin rahmi. Biliyorum ki sevgi bu. Sevgiyi, şefkati onunla tanıdığım için çok şanslıyım. Annem çok özel bir kadın. Beni bıkıp usanmadan yanında taşıyan ve bundan zevk alan kadın. Annem sonu bilinmez dünyada ne kadar tanıyamasam da benimle tam olarak dokuz ay geçiren kadın.
Şimdi bana kim “annesi olmayanlardan” bahsedebilir ki? Hangimizin annesi yok mesela? Hangimiz onun rahminden çıkmadık. Ve Allah hangimize bu şerefi nail etmedi? Ölmüş olmak yok olmak değildir.
Ben küçükken anneler gününde hep üzülürdüm. Ve hala üzülüyorum. Sonra ne kadar önemsediğimi düşünüyorum. Anne olmanın ne yüce ve ne zor olduğunu. Evet zor. Çünkü insanın annesini kaybetmesi gerçekten çok zor. Çünkü insanın parçasından kopması gerçekten çok zor. Ama aslında şöyle de değil mi? Biz doğarken zaten o tılsımdan vazgeçiyoruz. Yani güvenli alan bildiğimiz rahimden bir boşluğa doğuyoruz. Büyük boşluk diye tanımlıyorum ben bunu. Tüm bilimselliği bir kenara bırakarak, hissettiğim kadarıyla büyük boşluk. Çünkü koşulsuz şekilde uzandığımız, kıvrıldığımız, tekmelediğimiz, sevildiğimiz, ısındığımız, doyduğumuz, doyuma ulaştığımız yerden halk dilince “bir avazda” fırlıyoruz. Buna mecburuz. O boşluğu tanımaya ve yeniden kendiliğimizle oluşmaya mecburuz. Mecbur bırakılmak değil aslında, yaşamanın usulü bu. Sıradan değiliz, hepimiz biriciğiz, duygularımız düşüncelerimiz zihnimizin dansları… Farklıyız hepimiz. Ama hepimiz aynı yerde kaldık en azından dokuz ay. Biricik varlığımıza öyle güzel anlar kattı ki annelerimiz.
Şimdi bana kim “anneler günü bugün” diyebilir ki? Günümü olurmuş? Ben annemi anımsadığım her an duygulanıyorum. Ama duygumun şefkat ve sevinçle karışması beni daha çok insan yapıyor. Alınmak yerine –ki çocukken çok alınırdım benim niye yok diye- , alışmak diyorum buna.  Ya da kabullenmek varlığının bedensel olarak olmadığına.

Yaşamaya, bu kabulle devam etmek, benim anneme verebileceğim en güzel hediyem.

Evet onu çok özlüyorum, çünkü benim için annem varoluşumun en güzel vesilesi. Bu fotoğrafı da buraya iliştiriyorum. Kavuştuğumuzda ilk uzandığım el olacakmış gibi.
Bu vesileyle tüm annelerimizin, tüm annelik vasfına sahip kadınlarımızın her günü kutlu olsun. Çünkü bu makam çok yüce, çok kalp sızlatıcı, çok özel. İyi ki…

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...