18 Ekim 2021 Pazartesi

ASKIDA MİNNET


Kal

Orda kal!
Öyle detaylı tutma perdeleri.
Parmakların iradesine yenilme
Tülden defterler as kitaplığa
Ve asırlardan getirdiğini gizleme.

Uzak ülkelerin danslarını göster
Etekleri zil çalan kadınlarını
Mücevherini sözcüklerinle parlat
göğsüne takılı sözü tamamla
Edebiyen askıda bırak sahteliği

Durul!

Şarkıdan geç, yaz bir minneti
Bir kahküle iliştirilmiş ustalığı
Parmaklarında seyret.

Konuş!

Hangi mevsimin kavuşması bir sonraki
Sor, biline, bildiğini.
Sonra ısıt yüzündeki çizgileri
As kitaplığa, tülden defterler arasına

Üfleme!
Kalkıyor zamanın biriktirdikleri...

KENDİME NOTLAR I

 doğa konuşur. Biz bazen anlarız bazen görmezden geliriz. Bazen kendimizle öyle meşgulüzdür ki taştan çıkan çiçeği farketmeyiz. Mesguliyetlerimiz kentin dumanları arasina karışır gider. Öyle zamanlar var ki, kendimi sadece yazarak iyileştirebiliceğimi düşünüyorum. Kendi yeteneklerimi görmezden gelemem. İyileşmeye çalışmanin yolunda olmak bir yetenek. Kendimi uzağıma gidip seyrederim. İnsan kendine uzaktan bir bakmalı. Bazen öyle sert kaşlar görürüm ki, sonra farkeder saliveririm bedenimi... Bana ait olmayan bir emaneti o kadar uzun yıllar bogmuşum ki... Bırakırım. Çünkü bırakmak nimettir. Bırakırım çünkü bırakmak usul usul ya da hızla geçen zamana berekettir. Bırakırım zulüm bizden değildir. Bende bir süredir karar verdim doğada olana en azından kendimce sahip çıkmaya. Gül hocam @gulhanimhincal bir programda "hiç yangına yakından şahit oldunuz mu? Ağaçlar ağlıyordu!" Demişti. Bu fotoğraf köyümden bir ağaç. Kalbinden bir şey çıkmamış mı sizce de?


🌴öyle zamanlar var ki insan başını alıp dağlara ormanlara koşmak istiyor... Bazen doğanın sesini dinlemek için... Bazen de kendi sesinde sarmalanmak için.
#kendimenotlar

YAŞAMA DAHİL I

 Çok uğraşılmış bir şiir dilimiyle

Zamana satırlar ekleyen kadın
Uğraşılmış ve hatta yoğrulmuş göğün göğsüne
Tırmanırken bulur, bakışlarını.
Kırgındır ve biraz yaslı
Yaslıdır ve biraz kirpiklerinde azgın örtüler
Kırbaçlanır büyük düşlerin ince belleri
Ulur, ulur çünkü bir kaosun en narin yeri
Ortasıdır yaşamın ve yasın.

Ben eylüle baskın gelen bir üşüme
Sen kapısı nerden açılır, bilmediğim bir abide.
Donmak, eksikliğin.


Yaz bitti


Ve yazdan bana kalan uzun bir dinlenme hali. Uzun yıllar üzerime yapışmış olan etiketlerden arınarak...

İlk durak, muhteşem ötesi "yıldızlara bakma tatili" ve cebime aldığım yıldızlar, milyon tane. Jung'un arka bahçesindeymişim gibi zirvede geçirilen farkındalik dolu, kabul dolu anlar... Ve her hatırladığımdaki şükür halim. Kazanılan aşırı güzel anlar... ozleyerek hatırladığım güzel arkadaşlarım. Davet ederken tüm samimiyetiyle "hadi gelin ben çok ciddiyim" diyen bir gönül. Sanki çağlayan bir gönül. Yaktığı o ateşin etrafında toplanmak, masallar, danslar, ciddiyet ve şaka... Hepsi içten hepsi organik. Hepsinde kalbimi bıraktığım anlar...

İkinci durak köklerimle buluşma. Çocukluğumu da alıp annemin babamın çocukluğuna gidiş... Ermiza denilen tepeden anneme sesleniş ve meditasyon yaptıktan sonra o içimdeki sessizliğin dağlara da yansıması...ya da dağların içime yansıması. Tezek kokusu, teknoloji mahrumiyeti, köy halkinin hepsinin akrabam oluşu, köylü olmak, tezeğe basıp kaymak, teyzemin ellerinden mis gibi kahvaltı, korkulu böcek travmalarım ve yine sessizlik sessizlik sessizlik.. kalbimin ritminin yüksek derece oksijenden dolayı kontrolden çıkışı, balkonda güneşlenmek ve aylanmak, tilkinin terlikleri aşırması ve temmuz ortasında battaniye ve yorganla yatmak. Ve yazma isteği. Annemle ilgili anılar toplamak, babamın doğduğu eve girip yeşil terekten bir kadraj almak... Her şey dahil bir tatil bu kadar mı elmas değerinde olabilir... Kurban Bayramı, kuzenimle dağ yürüyüşünde avazım çıktığı kadar bağırarak şarkı söylemek ve Macara. Köyüm. Köklerim.Son gece teyzem ve Songül ablamın benim gidişime hazırladıkları lahmacun pide partisinden bir lokma yeyişim... Vedalari sevmeyip vedaninda yaşama dahil olduğunu bilerek ilerleyişim... İlerlemek için veda etmek gerektiğini hatırlayışım...
Diğer bir durak... Geyikli. Suda durmak. Suyla durmak. Su olmak. Dipten yukarı bakınca suyu gördüğüm ve harikalar diyarında hissettiğim anlar... Çocuklarla yaşamak. Teyze olmak. Kizkardesliğin lezzetinden istifade etmek... Sıcaktan denize kaçmak. Enfes bir an. Ve durmak. Suyla. Kendimle. Ellerimle. Örerek hayatımı ve çantamı. Neden olmasın...
Bitmedi. Sadelesmek...

17 Ekim 2021 Pazar

ANSIZIN DEKLANŞÖR

 


Şimdi sana desem ki: “ az evvel benim için çok enteresan bir şey yaşandı”
tutup zihnimi bölsem ikiye, çatışma çıkartsam, sonra yüzümdeki endişeye
dönüp baksam, su içsem, senin cevabına bölünsem,
eskileri katsa bir tarafım, duygularım yenilerden eklese bir şeyler, çay bahçesinde
filtre kahveli laktozsuz süt, sütlü filtreli kahve, o deniz sesi ve deklanşör
gençliğim bölünse ikiye “seviyor sevmiyor” diye,
narsist bir basamakla karşılaşsam, adımımı atar atmaz, kaysam
aklım sende, saçlarındaki elektriklenmiş tellerinde, bir sorgu asılır zihnime
aklım bahçende ve ayaklarının toprağa deyip değmeme meselesinde
adına, bilirkişiler, “duygu zihin çatışması” diyor,
ben bilirkişi olmadığımdan çocukluğuma inip cenin pozisyonuna marş
kaldırıyor içimden bir hırs beni, kötülük bunun neresinde, kibir nereden asılır boynuma
hırs bunun neresinde, zeytini andıran gözlerine tam kalp çakramdan
evet bloke ettiğimde tüm hatlarını bedenimin
durup kalp çakramdan kalp çakrana bir hat
bağlanma bunun neresinde, ipleri gergin bir ömürden geldim, duy!
Sesinde asılan bir cevaba tüm suskunluğumla geldim, oturdum, duy!

Duy beni, kendin gibi bir akışta,  parmakların deklanşör hizasında
az sonra verilecek cevabı beklerken, bir fotoğrafın en güzel köşesi
ya verilmezse diye kalp hizamda bir gümbürtü
“cevap vermezsen ne olur?” diye bir yanımdan tutup asıldım
dallarında sallandım hayat ağacımın, çünkü hayat ağacımda yaralı çocuk
bir kadından hizalandı on yıla, yirmi yıla ve sonra deklanşör
duy beni, gençliğimden asıldım ben buralara, duymazsan ne olur?
bir fotoğraf karesinde tüm köşeler boş kalırsa ne olur?
bir ağaçta hayat asılırsa ne olur, toprak ayaklarında kayarsa ne olur?
Şimdi sana desem ki “bir kalp dönüp durursa ne olur?”
döner çünkü kalp, durup durup yeniden.
Şimdi sana desem ki “ gözlerin hangi bahçeden?”
gözlerinin hangi bahçeden alındığını bilsem ne olur?

Ne kadar acı olur bir sorunun cevaplanmaması hali,
o sonsuz kumsalda bir denizin olmaması gibi
ilk nereden duyuldum ağır bir kütle gibi dururken orada
senelere böldüm, duygu zihin çatışması, ben bilirkişi hizasında
vizörümde bir ayna beni yansıtan, beni filtresiz, beni sensiz diyemem
beni verilen cevaplardan sonra, “ e şimdi bu kadar mıydı” beklentisizliğiyle
beklemeye alan, o anlayışın anlamlandırdığı ustalık.
“Ustalık” dedi dudakların. Gülümsedi sonra. Görmeden bildim.
Görmeden bilsem ne olur?

Ve sonra uzun bir yoldan bir patikaya girer gibi sessiz ve temkinli
yaklaştığımda nefesini az ileride hissettiğim bedeninden
uzak bir ana gittiğimde, yine deklanşör yine eğilip öpülen toprak
ayaklarımdan sızan kar sesinden eskitilmiş bir toprak
patikada uzun bir kar sesi ve yıllanmış bir toprak
eşliğinde yaşam enerjimden karanlığa bıraktığım aydınlık
gülüşünü aldım vizörüme sığdırdım, ayarladım cevapları öyle yalın ayak
parmaklarından astım negatiflerini manzaraların
bir sorudan öteye giden karanlık patikada var gücümle
koştum çünkü koşmak bir manzaranın en saf hali.
çünkü fırtına diner beklediğin yerde, bir fotoğraf hali beklentilerde.

Beklentiler karmaşasında ustalık ve ustalıktan soyununca  ne olur?

Biriktirilmiş manzaralardan uzayan bir karmaşa yeryüzümde
gezinir dururum cevaplarını bildiğim soruların aynalarında
beni yaralı çocukluğumdan kadınlığıma yönlendiren duruşun
uzatır ellerimden toprağa bilmişliğini
kabarır bir toprak emzirir insanın en saf halini.

Bana uzun bir yoldan patikaya geçmemi sen açıkla ne olur?

17.10.2021


 

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...