1 Kasım 2010 Pazartesi

Mektup Mevsimleri


SENİN GÖZLERİNİN
YEŞİLLİĞİNE GÜNEŞ DEĞMİŞ
BİR YANGINI BAĞIRIYOR
İÇİMDEKİ UĞULTULAR

Hızla düzenim altüst ediyor bu haber. Bir sabah uykusundan uyanırken ki tüm mahmurluğum, kelepçe takılmış bileklerimle saçlarıma çözülüyor. Zihnim bulanıklaşıyor tanrım, tanrım kalbimi çöküntüye uğratanlardan uzak eyle beni. Özlemek buz kesiliyor.

"Kadınlar kendilerini güçsüz olana bir idol, güçlü olana bir esya gibi sunarlar."(c.pavese)


Hayır böyle değil. Bu değil. Bir fırçayla resme başlayacakmışım gibi karartıyorken gözlerimi, ta o zamanlardan gördüğüm rüyanın tıngır mıngır sallanması gibi bir homurtuyla geliyordun. Demiştim. Yığınların arasından çıkartamazsın beni. Uğraşmazdıın ki. Sandığımda çok daha güçsüzdün.

Müziklerle birleştirdiğimde taklitmiş gibi geliyor, hüznüm. Uyuyorum, uyandığımda yanımdalığına şahit olacakmışım gibi hızla. Yastığımla barışıklığım bundan. Kederin ellerime sonsuz bir avuntu bağışladı, yokluk tezgahından. Mırıltılar, mırıltılar ve gözlerin. Ne varsa bunda, hani ne varsa gözlerinde öyle sessiz gitmesini bilen ellerinle birleştirdiğimde hiçbir anlam teşkil etmeyen. Kırgınlık son hızla iliklerimde ilerliyor...

Saklambaç oynuyorsun, tüm gözler sende. Geçmişini saklıyorsun, buluyorum ince detaylarını kalbimin... Kirlendikçe gözlerimi temizliyor gibi yapıyorum. Kalakalmalıyız yârin kapısında. Yarım kalmalıyız belki, dünden eksiltmeliyiz döküntülerimizi. Bu son arzumuzdu belki. Şaşkınlaşmalıyız. Kendimizi tırmalıyormuşcasına, arzularımızı tırmalıyormuşcasına. Yüzümüz asık sorgulanıyoruz. Sorgulanıyor duygularımız. Son kes asılıyoruz yârin kapısında. Yeşile boyanıyor olmaktayım.
oysa

susulunca tutulan çetele simsiyahtır(i.özel)


o yüzden hiç olmayan 'biz' diye bir şeylerden kaçıyorken buluyorum kendimi. İçimi tıka basa doldurulmuş ve aslında içimi sonsuz bir boşluğun baş ucunda çetele tutarken bulmam bu yüzden. Hayatın ikinci bir anlamı olmalı, sen yokken. Yokken sen başucumda, başımı yasladığımda omzuna. Ağlamamalıyım. O günden sonra.

O günden sonra sanki hep geriye giden ayaklarım, çağıran ellerine yaslanıp uyumakta. Sevgilim, adını göğsümün ta derinliklerinde yankılanırken buluyorum en çokta. Üzerinden bir mevsim geçen sohbetinden mahrumiyetim değildir, acıtan kalbimi. Ahh, sonsuz bir ayrılık düşlemiştim öyle örneklendiği gibi...

BEN O KIYAYA YAKINIM
AMA GÖNLÜM UZAKTAKİ KAYIKTA.

Tarifi mümkün olmayan duyguların kesiştiği yerdedir şimdi gözlerim. Sonsuza dek o ulaşamadığım bulutta...

dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.

dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,şu ağaçlar gibi kederli.(b.keskin)


Rabia Görmüş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendin...