13 Kasım 2021 Cumartesi

SORGU

Karaya ayak basan uzun deniz yolcularının heyecanını yaşamayalı
Bir girdap gibi başımda dönüp duran kasvetli Kasım akşamlarında
Kaldırsam kalbimi yerinden, hatırı sayılır bir güç koysam mesela yerine
rahatlar mıyım?


Çok ağlamaklı bir günde, dönüp arkama baktığımda
ki arkama bakmadığıma yeminler ederek

Sıcak bir yuvada, dingin ve hakikatli
Seni öyle sevip durduğum bir baharın tadını hatırlar mıyım?

Gözyaşımın adı bilir misin, hangi bahardan kalma?
Sorularımın ipi hangi yumaktan?
Bu mevsim karaya durmak yoksa
Ki heyecanla söylerim şarkılarını
Yürüyüp giderim, ellerimde hasretinden kuşları uçurarak...

18 Ekim 2021 Pazartesi

ASKIDA MİNNET


Kal

Orda kal!
Öyle detaylı tutma perdeleri.
Parmakların iradesine yenilme
Tülden defterler as kitaplığa
Ve asırlardan getirdiğini gizleme.

Uzak ülkelerin danslarını göster
Etekleri zil çalan kadınlarını
Mücevherini sözcüklerinle parlat
göğsüne takılı sözü tamamla
Edebiyen askıda bırak sahteliği

Durul!

Şarkıdan geç, yaz bir minneti
Bir kahküle iliştirilmiş ustalığı
Parmaklarında seyret.

Konuş!

Hangi mevsimin kavuşması bir sonraki
Sor, biline, bildiğini.
Sonra ısıt yüzündeki çizgileri
As kitaplığa, tülden defterler arasına

Üfleme!
Kalkıyor zamanın biriktirdikleri...

KENDİME NOTLAR I

 doğa konuşur. Biz bazen anlarız bazen görmezden geliriz. Bazen kendimizle öyle meşgulüzdür ki taştan çıkan çiçeği farketmeyiz. Mesguliyetlerimiz kentin dumanları arasina karışır gider. Öyle zamanlar var ki, kendimi sadece yazarak iyileştirebiliceğimi düşünüyorum. Kendi yeteneklerimi görmezden gelemem. İyileşmeye çalışmanin yolunda olmak bir yetenek. Kendimi uzağıma gidip seyrederim. İnsan kendine uzaktan bir bakmalı. Bazen öyle sert kaşlar görürüm ki, sonra farkeder saliveririm bedenimi... Bana ait olmayan bir emaneti o kadar uzun yıllar bogmuşum ki... Bırakırım. Çünkü bırakmak nimettir. Bırakırım çünkü bırakmak usul usul ya da hızla geçen zamana berekettir. Bırakırım zulüm bizden değildir. Bende bir süredir karar verdim doğada olana en azından kendimce sahip çıkmaya. Gül hocam @gulhanimhincal bir programda "hiç yangına yakından şahit oldunuz mu? Ağaçlar ağlıyordu!" Demişti. Bu fotoğraf köyümden bir ağaç. Kalbinden bir şey çıkmamış mı sizce de?


🌴öyle zamanlar var ki insan başını alıp dağlara ormanlara koşmak istiyor... Bazen doğanın sesini dinlemek için... Bazen de kendi sesinde sarmalanmak için.
#kendimenotlar

YAŞAMA DAHİL I

 Çok uğraşılmış bir şiir dilimiyle

Zamana satırlar ekleyen kadın
Uğraşılmış ve hatta yoğrulmuş göğün göğsüne
Tırmanırken bulur, bakışlarını.
Kırgındır ve biraz yaslı
Yaslıdır ve biraz kirpiklerinde azgın örtüler
Kırbaçlanır büyük düşlerin ince belleri
Ulur, ulur çünkü bir kaosun en narin yeri
Ortasıdır yaşamın ve yasın.

Ben eylüle baskın gelen bir üşüme
Sen kapısı nerden açılır, bilmediğim bir abide.
Donmak, eksikliğin.


Yaz bitti


Ve yazdan bana kalan uzun bir dinlenme hali. Uzun yıllar üzerime yapışmış olan etiketlerden arınarak...

İlk durak, muhteşem ötesi "yıldızlara bakma tatili" ve cebime aldığım yıldızlar, milyon tane. Jung'un arka bahçesindeymişim gibi zirvede geçirilen farkındalik dolu, kabul dolu anlar... Ve her hatırladığımdaki şükür halim. Kazanılan aşırı güzel anlar... ozleyerek hatırladığım güzel arkadaşlarım. Davet ederken tüm samimiyetiyle "hadi gelin ben çok ciddiyim" diyen bir gönül. Sanki çağlayan bir gönül. Yaktığı o ateşin etrafında toplanmak, masallar, danslar, ciddiyet ve şaka... Hepsi içten hepsi organik. Hepsinde kalbimi bıraktığım anlar...

İkinci durak köklerimle buluşma. Çocukluğumu da alıp annemin babamın çocukluğuna gidiş... Ermiza denilen tepeden anneme sesleniş ve meditasyon yaptıktan sonra o içimdeki sessizliğin dağlara da yansıması...ya da dağların içime yansıması. Tezek kokusu, teknoloji mahrumiyeti, köy halkinin hepsinin akrabam oluşu, köylü olmak, tezeğe basıp kaymak, teyzemin ellerinden mis gibi kahvaltı, korkulu böcek travmalarım ve yine sessizlik sessizlik sessizlik.. kalbimin ritminin yüksek derece oksijenden dolayı kontrolden çıkışı, balkonda güneşlenmek ve aylanmak, tilkinin terlikleri aşırması ve temmuz ortasında battaniye ve yorganla yatmak. Ve yazma isteği. Annemle ilgili anılar toplamak, babamın doğduğu eve girip yeşil terekten bir kadraj almak... Her şey dahil bir tatil bu kadar mı elmas değerinde olabilir... Kurban Bayramı, kuzenimle dağ yürüyüşünde avazım çıktığı kadar bağırarak şarkı söylemek ve Macara. Köyüm. Köklerim.Son gece teyzem ve Songül ablamın benim gidişime hazırladıkları lahmacun pide partisinden bir lokma yeyişim... Vedalari sevmeyip vedaninda yaşama dahil olduğunu bilerek ilerleyişim... İlerlemek için veda etmek gerektiğini hatırlayışım...
Diğer bir durak... Geyikli. Suda durmak. Suyla durmak. Su olmak. Dipten yukarı bakınca suyu gördüğüm ve harikalar diyarında hissettiğim anlar... Çocuklarla yaşamak. Teyze olmak. Kizkardesliğin lezzetinden istifade etmek... Sıcaktan denize kaçmak. Enfes bir an. Ve durmak. Suyla. Kendimle. Ellerimle. Örerek hayatımı ve çantamı. Neden olmasın...
Bitmedi. Sadelesmek...

17 Ekim 2021 Pazar

ANSIZIN DEKLANŞÖR

 


Şimdi sana desem ki: “ az evvel benim için çok enteresan bir şey yaşandı”
tutup zihnimi bölsem ikiye, çatışma çıkartsam, sonra yüzümdeki endişeye
dönüp baksam, su içsem, senin cevabına bölünsem,
eskileri katsa bir tarafım, duygularım yenilerden eklese bir şeyler, çay bahçesinde
filtre kahveli laktozsuz süt, sütlü filtreli kahve, o deniz sesi ve deklanşör
gençliğim bölünse ikiye “seviyor sevmiyor” diye,
narsist bir basamakla karşılaşsam, adımımı atar atmaz, kaysam
aklım sende, saçlarındaki elektriklenmiş tellerinde, bir sorgu asılır zihnime
aklım bahçende ve ayaklarının toprağa deyip değmeme meselesinde
adına, bilirkişiler, “duygu zihin çatışması” diyor,
ben bilirkişi olmadığımdan çocukluğuma inip cenin pozisyonuna marş
kaldırıyor içimden bir hırs beni, kötülük bunun neresinde, kibir nereden asılır boynuma
hırs bunun neresinde, zeytini andıran gözlerine tam kalp çakramdan
evet bloke ettiğimde tüm hatlarını bedenimin
durup kalp çakramdan kalp çakrana bir hat
bağlanma bunun neresinde, ipleri gergin bir ömürden geldim, duy!
Sesinde asılan bir cevaba tüm suskunluğumla geldim, oturdum, duy!

Duy beni, kendin gibi bir akışta,  parmakların deklanşör hizasında
az sonra verilecek cevabı beklerken, bir fotoğrafın en güzel köşesi
ya verilmezse diye kalp hizamda bir gümbürtü
“cevap vermezsen ne olur?” diye bir yanımdan tutup asıldım
dallarında sallandım hayat ağacımın, çünkü hayat ağacımda yaralı çocuk
bir kadından hizalandı on yıla, yirmi yıla ve sonra deklanşör
duy beni, gençliğimden asıldım ben buralara, duymazsan ne olur?
bir fotoğraf karesinde tüm köşeler boş kalırsa ne olur?
bir ağaçta hayat asılırsa ne olur, toprak ayaklarında kayarsa ne olur?
Şimdi sana desem ki “bir kalp dönüp durursa ne olur?”
döner çünkü kalp, durup durup yeniden.
Şimdi sana desem ki “ gözlerin hangi bahçeden?”
gözlerinin hangi bahçeden alındığını bilsem ne olur?

Ne kadar acı olur bir sorunun cevaplanmaması hali,
o sonsuz kumsalda bir denizin olmaması gibi
ilk nereden duyuldum ağır bir kütle gibi dururken orada
senelere böldüm, duygu zihin çatışması, ben bilirkişi hizasında
vizörümde bir ayna beni yansıtan, beni filtresiz, beni sensiz diyemem
beni verilen cevaplardan sonra, “ e şimdi bu kadar mıydı” beklentisizliğiyle
beklemeye alan, o anlayışın anlamlandırdığı ustalık.
“Ustalık” dedi dudakların. Gülümsedi sonra. Görmeden bildim.
Görmeden bilsem ne olur?

Ve sonra uzun bir yoldan bir patikaya girer gibi sessiz ve temkinli
yaklaştığımda nefesini az ileride hissettiğim bedeninden
uzak bir ana gittiğimde, yine deklanşör yine eğilip öpülen toprak
ayaklarımdan sızan kar sesinden eskitilmiş bir toprak
patikada uzun bir kar sesi ve yıllanmış bir toprak
eşliğinde yaşam enerjimden karanlığa bıraktığım aydınlık
gülüşünü aldım vizörüme sığdırdım, ayarladım cevapları öyle yalın ayak
parmaklarından astım negatiflerini manzaraların
bir sorudan öteye giden karanlık patikada var gücümle
koştum çünkü koşmak bir manzaranın en saf hali.
çünkü fırtına diner beklediğin yerde, bir fotoğraf hali beklentilerde.

Beklentiler karmaşasında ustalık ve ustalıktan soyununca  ne olur?

Biriktirilmiş manzaralardan uzayan bir karmaşa yeryüzümde
gezinir dururum cevaplarını bildiğim soruların aynalarında
beni yaralı çocukluğumdan kadınlığıma yönlendiren duruşun
uzatır ellerimden toprağa bilmişliğini
kabarır bir toprak emzirir insanın en saf halini.

Bana uzun bir yoldan patikaya geçmemi sen açıkla ne olur?

17.10.2021


 

19 Mart 2021 Cuma

KAMBURUMDA ACIYAN & RABİA GÖRMÜŞ

 

KAMBURUMDA ACIYAN & RABİA GÖRMÜŞ

Kamburumun içinde irin
batan ağrının ağırlığı
gün yüzüne çıkan bilinmezlikler ve sabahın erliği
bekçi gibi tüm dertleri ve hatta yok yok
sabahın ermişliği ve beyaz ve mavi
griyi koymadım kamburuma ve
o kız beni sevmedi diye
yutkunurken batan
-batar çünkü-

kalabalıktan sıyrılmak istediğim gün
beni kalabalığın içine fersah fesah çeken
bir gün kalabalıkta kamburumla dertleşirken
istediğim bir lekenin oradan gitmesi gibi
sıyırdım gümrah ırmaklardan geçer gibi
teri alnımdan
-yorgunum çünkü-

Kamburumun tepesinden aşağısına bir sızı
boylu boyunca bir göz gezinir gibi
ellerimle yetişebildiğim kederlerimi
.sevdim, sevinsin istedim, sıcaklık iyi
kabul etmekten ve teşekkür etmekten gelenleri
görmedim, gözlerim gezinirken su
-içim yanar çünkü-

Ağırlık ve telaş,
insan yüzü ağırlığı
konuşamadığımda yüzüme bıçak
ifademe bir bıçak saplanır, anla!
ben keskin sözlerden ve keskin insanlardan
kamburumdaki irine uzanırım
-acır çünkü-


o kız beni sevmedi diye,
batan, yutkun bir sabah
terden gümrah bir ırmak
yorgunluk bir kış uykusu
su gözlerimde gezinen bir serinlik
yanar, içimde bir alev doğrultusu
kamburumda irinin büyümesi
acıyan yanlarıma darbedir bıçak.

 

09.03.2021

 

16 Mart 2021 Salı

AĞRIYAN PAZARTESİ & RABİA GÖRMÜŞ

 AĞRIYAN PAZARTESİ

Bir güzel pazartesi çiçeklerinle
gittin, yarım bir cümle bırakıp geride
solgun bir iz bıraktı öptüğün yerler
ötekilerden ayrılan buzlu son
içimde fren sesi ve gaz ve şarampol
hızla durdum, dudaklarımda son sigaran
pekiştirilmemiş bir masalı yeniden
bir masaldan çıkıp yeniden
arzusunda birikmiş bir son yeniden
verdiğin gazetelerden ayrılık mısraları seçer gibi
baş harflerinden yollar döşedim, acıma.
son sigaramda buzdan bir masal.
masaldan çıkıp geriye uzanan pazartesi
bir bir tünedi geçmişin duvarlarına
acım bir bir ağıt
ağıttan kaleler, koşar gibi yamacıma

acım, bir pazartesi, sanki hiç olmamış gibi
kaldırımlardan ayağına takılan taşın öfkesi
solgun izlerinden getirilmemiş sevinçlerin hengamesi
acım, bir söğüdün hiç rüzgar görmeyişi
acım, halsiz bir cümleden çıkamamış son kelime
acım, masalın son sigarası.

Bağırıp yeniden, bir mart soğuğuna teslim olan cümle
kazası kılınmamış bir cümlenin un ufak olmuş hali
güneş tüm ihtişamıyla buza ayak sürüyor
varlığım tüm ihtişamıyla fren sesine teslim
şarampol bir mesken oluyor, saçlarıma
uyum, bir sesin iniltisinden dudak izi
ellerimden saçlarıma hıçkırık serpintisi
acıma baktım, bedenimin kar kıyametliğine
sürgün edilen bir pazartesi
gittin, bitti ağrılarımın sana uzanan iniltisi.
bittin, gitti masalımın sana kurulan son cümlesi.

 

15.03.2021

13 Şubat 2021 Cumartesi

KARA SOMUN & RABİA GÖRMÜŞ

 

                                                  'Werther'in acısında donma hali'

Kara somun, adamın kalbinde bir düştü
bir kadın kara somundan adamın kalbine düştü
kadın bir somunun karasında bir düştü.

Kara bir somun, iştahlı ve yalnız

Zaman, parçalanan adımlarda ritim
Köşe bucak kaçılan çarpıntı
Bir dansın sınır tanımaz hafifliği
ve sınırı ihlal eden buğu
bir yürüyüşün yeniden başlaması
doğası gereği,  nefesin alınışı.


Walhiem'in dönüşümünde durdu, insana dönmesinde ve sonra toprağa
Ve sonra sokaklarında biriken o hırsa soyundu
Ve sonra o mayısçiçeğinin tükenmezliğine
Madem vardı ve madem soyunmuştu, soylu bir adam oluşunu da soyundu
Soyunmak tahammülfersa

ellerine hazırlanıyordu çünkü
lotte'nin kara somun ellerine
ah lotte’nin dansa duran ellerine!
dağıttığı bir dilim aş
Çocuklara uzatıp uzatıp
Çocuklara uzatıp uzatıp
Çocukların uzayan ellerinden dudaklarına.
Aş, bir kez daha aş!
Dans bir kez daha dans!
Somun bir kez daha somun!
Kara bir kez daha kara!
Lotte, kıpkırmızı kan oluklarda…


kara somun, iştahlı ve yaşlı
Soyundu adam, durdu şehrin kapısında
“Bekle” dedi kadın, “orada bekle beni”,
 akşam alacasında yiter gibi
durdu ellerinde lotte'nin!
Durdu adam, “dağılma” dedi kendine,
Durdu, dağılmadan
Durdu,
Durdu, saçlarını okşayan ellere teslim olmuş gibi,
Dondu, mayısçiçeğinin donması gibi
Dondu, akordu bozuk piyanoda dans gibi.
O nazenin, o bitmek tükenmek bilmeyen ses
okşadı, soyunuk ve donuk
okşadı, yumuşak ve sıcak
bir ekmeğin buğusunun içine kaçması gibi
bir sesin boğazına takılması
bir kokunun dudaklarından geçmesi gibi
imkansız

ve sonsuz hazza durdu
yeniden dondu, durdu, dondu,
dondu, durdu ve sarıldı
Sonsuz bir iç geçirme gibi
Lotte'nin yeryüzüne buğu gibi dağılan varlığına
Soyundukça vurulduğu, vuruldukça akan
-Akar çünkü, yokuş bir yer buldu mu kan! –
Lotte’nin canlı kanlı dudaklarında dondu nefes,
Düşçü bir adam
Düş gibi durdu mermerden oyuklarda.


Durdu, ah çekmeden, “dağılma” dedi kendine
Merhamet dağıtan, hayır hayır!
tutkusu birikmiş güneşin yeryüzünü yakması gibi
 ellerine sıcağın değmesi gibi,
mermer kayadan berrak suyun geçtiği yerlere
kanın geçtiği yerlere
hırsın geçtiği
bir hırsla akmadan durdu
kana kana, var gücüyle durdu
Ellerinden dağılan merhametle, buğusuyla
Bakıp bakıp iç geçirdiği
ağlamadan, soyunuk ve yaşları küçük çocuklardan
utanmadan ve korkmadan durdu!

Siyah gözlerde gönendi.

Walhiem’de aş durdu, kan dondu, buğu dağıldı
toprak geri vermedi aldığını
adam dondu.

 


Kara somun, adamın kalbinde bir düştü
bir kadın kara somundan adamın kalbine düştü
kadın bir somunun karasında bir düştü.



 11.02.2021

 

 



1 Ocak 2021 Cuma

MASAL YOLU & RABİA GÖRMÜŞ


-önceki boyut-

Hep içimde sessizlik, birikti birikeceği kadar
yanlış yollardan gitmeliyim bu defa
uyarmamalı bir levha, bir söz, bir çıkmaz yol beni
Bana aldırmamalı dumanını tüttüren adamlar
Yürümeli yürüyebildiği kadar, durmalı duracağı yerde.
Hayat durmuyor işte, bize inat bizden hamarat
Bir bilmece gibi gelecek, bilene aşk olsun
Bilmeyenin yolu açık olsun.

Gördünüz işte, burası ibrahimin makamı
Ayakları yalınayak bir bedevi
Durdurmak istiyor beni, bizi ya da bizleri
Beynimden vurulmuşa dönmeden önce,
Birine tutunmalıyım, belimi iki büklüm eden
Bu düşünceden, hayalperestlikten, kör gidişhatından dünyamın
Bir ışık belirlemeliyim, söndürmeliyim, karanlıklar tünemeli
Göğsüme, iliklerime, ruhumun derinliklerine
Bitirmeliyim masallarını gecelerin
Bu defada olmayacak işte, vakit hayli geçti
-oysa masalların hepsi mutlu sonla biterdi-


-Sözümü dinlemeliydin-


Bir elmayı ısırmadan evvel bana sormalıydın,
bilmeliydin karşı kavşaktan gelen aracın neye mal olacağını
Hayatın üzerine üzerine geldiği anlarda kaçmak
belki en kolayı,belki bir daha göreceksin yılgınlığın ateşini
Örneklerin olmalıydı seninde
Adem ya da Havva ne fark ederdi ki
İkiside inmişti yeryüzüne
-İkisi de affedildi, bu bir masal değildi-

Yüzünü terk etmişsin aşkın, katmanlarını gezin
Koş bak magmasında ne var dünyanın
Kelepçeler, zinciler, vazgeçilmez zindan prensleri
O uzun boylu, kara gözlü, esmer
O kepazelikten uzak, tuzaklardan uzak, yasaklardan uzak
Bir din görevlisinin ettiği duaya amin diyen
Hoş delikanlılar
-hepsi birer masaldılar; uyandık-

kalbinin kıvrımlarında akreple yelkovanın savaşı
bir atlı koşsun, o kasımın ardından
bir asker eğrelti dursun mıntıka temizliğinde
bir öğrenci kep fırlatsın
bir anne doğum yapsın, baba kahvede okey atsın
yılbaşları, ay sonları, ikindi çayları
hepsini bir koşuda yarım bırak
sadece o kalsın, o esmer kasım.

Aklın fikrin zikrin aşk olsun, olsun da olsun,
Ama yeme o elmadan, düşme o kadar,
Gözlerine bakamazsın aynalardan
sabahlarına seherler uğramaz sonra
Kapılarında dolanıp durmaz sonra melekler
Annen rüyalarına bile gelmez,
Gölgen seni takip etmez
Yeme o elmadan
-sonra masal biter-

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...