22 Aralık 2010 Çarşamba

Biricik neden böyle yapıyordun bilmedim.

Beynimin döndüğü yerdeyim, şak şak şak. Bir sahnenin en ücra köşesinden sesleniyor kalbim, iftiharım, layezalım, şeb-i yeldam. Tükenmeden yaşamak neymiş bildim, hani herkes bir yorum eylerken, ben susmanın güzel ikliminde baş döndürmelerdeyim. Sana karamsarlıkla bakmayan bir istanbul gibiyim artık, ufuğumda hiç aldırış etmeden yürüyen bir ordu. Sonumun sana kesildiği bir bilet ellerimde yanmakta.
Işık artık gözlerimi almamakta. Çünkü bakmıyorum.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Yakalayın Prens Antreka Kaçıyor

Kötü bir gün geçiriyor olabilirdim, üstünüze afiyet biraz gribim. Konumuz prens antrekanın kaçışıyla alakalı. Görenlerin gözlerinin ödüllendirildiği bir "wanted" kampanyası bu.

Birden yeniden istemdışı mutsuzluk

Aslında yakalamayın, bırakın prens kovalandığını sansın. Ellerim kıkırdıyor, çıtır çıtır bir ses duyuluyor ateşte. Kumsalda sigarasını yakıyor bir genç adam, omuzunda bir kadın. Oh biz burda prensi arayalım, sigara tüttüren tüttürene. olmaz ki canım.

Aşkolsun. Aradığım yerde bulamadığım tüm sevdiklerime aşk olsun. Sana da olsun, sana da, sana da. Bir gölet bulup, denizmiş gibi yelkenlerimiz salalım. Kaçalım buralardan. prens burda kalsın.

olmadı biliyorum, zaten ne yapsam olmuyor. Birkaç senedir ne denediysem yanlış oluyor. Sanırım ya aynalar yanlış, ya da hislerimin psikoz bileşimleri bozulmuş. İşlevlerini iyi yapamayan beynime antidepresan versinler de görsün.

Prens yok, prens hiç olmadı. Kandıramazdım ki kendimi daha fazla.

Sabahtan beri "unutulur" diyen banuya, timurun cevabı beynimde yankılanıyor "beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın"

"Ahh"

"Ah bu şarkıların gözü kör olsun"

Rabia Görmüş

4 Aralık 2010 Cumartesi

Yazarlar Nasıl Yazar

SCHİLLER;
Onun yazı masası üzerinde ekşi ya da çürük elma bulunurmuş. Yazar, elmayı sık sık koklamaktan hep hoşlanırmış. Bu koku ona, yağmurdan sonra bir ormanda; otlar, yapraklar arasındaymış duygusunu veririmiş. Böylece içinde bulunduğu ortamın havasından uzaklaşıp bir düş evresine girermiş. Bu tutkusu nedeniyle banyoda su içinde yazdığı da olurmuş.


DİCKENS;
Romanlarını büyük, görkemli bir çalışma odasında kaleme alırmış. Düzgün bir el yazısıyla mavi renkli kağıtlar üzerine, kağıdın rengine yakın tonda bir mürekkep kullanırmış.


ALEKSANDRE DUMAS;
En süsülü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirdikten sonra otururmuş yazı masasının başına ve hiç ara vermeden çalışırmış. Hatta romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş.


BALZAC;
Başucunda yanan bir mum olmadan hiçbir şey yazamazmış. Mumunu gündüzleri bile yakarmış. Kahve tiryakiliği ile de tanınan Balzac'ın bir başka özelliği ise; çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokması...


BERNARD SHAW;
Evinin bahçesine bir kulube yaptırmış.
Tüm yazılarını burada kaleme almış. Shaw, kendine göre düzenleyip geliştirdiği bir steno yazısı kullanırmış. Sonradan daktilo ile yazmaya başlamış. Ancak silik şeritlerden nefret edermiş. Şerit silikleşince makineyi kaptığı gibi tamirciye götürüp şeritini değiştirirmiş.


EDGAR WALLECE;
Çalışmaya başlamadan önce bir işçi tulumu giyer sonra da kendini hava akımından korumak için çevresini cam paravanalarla çevirttiği büyük masasının başına geçermiş. Bir yandan çok şekerli çay içer bir yandan da mikrofona konuşurmuş. Genellikle gündüzleri uyur geceleri çalışırmış.


HENRY JAMES;
Ayakta yazanlardanmış. Çalışma odasının çeşitli yerlerine yüksek sehpalar yerleştirir;bunların üzerine kağıtlarını dağıtırmış. Düşüne düşüne dolaşır aklına gelen tümceyi en yakınındaki kağıda geçirirmiş. Bu tümceleri de sonradan birbirine monte edermiş.


MARK TWAİN;
O da yatakta yazanlardanmış. Yatağa uzanır, kağıtları dizinin üzerine yerleştirip başlarmış kalem oynatmaya. Yazdıklarını da genellikle yatağın üstüne ya da yere atarmış.


VIRGINIA WOOLF
Kitaplarının çoğunu ayakta yazmış.

//alıntı//

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...