8 Kasım 2010 Pazartesi

Bir Delinin Güncesi 1

Tane tane sevdiğim şehirden iki güzel geçti. Dün fatihin vatan caddesinde çiçeklerle birlikte yanımda bir güzel, öbür güzele gider iken içimin ne kadar da huzurlu olduğunu gördüm. oysa ki eskiye yönelik iyi anılarımın olmadığı yerlerdi oralar belki de. belki de özlemini çok fazla çektiklerimle aşındırdığım evlerim... Cadde araba kalabalığından geçilmezken içim yığınla hasretten geçilmez ilerliyorduk. ve fatihe ilerlerken havanın güneşli, içimin bulutlu olması eşliğinde şarkılar mırıldanıyorduk "gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın"

Sahi, söylemedim değil mi? Gözlerini özlediğim bir insanımın olması pek alakadar edici bir durum olmadığından olabilir mi ki? Sabahın erken saatlerinde, şehrin bir ucundan kalkıp diğer ucuna yolculukları sevmemin en büyük sebebini de o kişiye bağlılığımdandır. Bunun farkında olmanıza da gerek yok üstelik.

Tıkanıyorum.

Sevdiğinizin uğruna her şey yapabileceğiniz, uğruna gecenin karanlığında mum ışıklarıyla ince nakışlarla motifler işlediğiniz kumaşınızın üzerine çay döküp, vişne lekesi sürseler ve sonrada makaslarıyla bir güzel o kumaşı dilimleseler tepkiniz ne olurdu? Benim susmak oluyor. Bolca susup, bolca ağlamak. Kader diyorum bunun adına ve işime dönüyorum. Ben hep dönüyorum zaten, çokça bencil. Çokça sevgili. Çokça kusurlu mavi rüya olarak.

Rüya demişken...

Yusufun üç rüyasını dinlediğimde, hakikatin tüm rüyaların içinde hikmetle bağrıştığını gördüm kendi hayatımda. Çizgilerime baktım, yüzümü yaşlı gösteren ama beni olgunluk güzelliğine daha da eriştirecek olan çizgilerime... Henüz çok fazla değil. En azından yakup gibi bir derdin sahibi ya da mahko gibi bir davanın sahibi ya da babaydar gibi(şu sıralar iskender pala'nın şah sultan'ını okuyorum da) yanında bulundurduğu varlığını bir başkasına teslim eden bilge gibi olamasam da, şairin dediğine kulak kesiliyorum "yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"

Çok şey var...

Gece üçte insanın açlığı depreşir mi? Benimki evet. Yoğun bir sancıyla uyuyup huzurla uyandığımda içimde birşeylerin guruldadığını hissediyorum. Bir parça ekmek versem susacak sanırım. Ama gönül öyle mi? Hangi şey gönül gurulmasına iyi gelebilir?

"SAKIN, Allah'ı zalimlerin edip-eylediği şeylerden habersiz sanma; O sadece, onlara, gözlerin dehşetle bakakalacağı Gün'e kadar zaman tanımaktadır. (ibrahim suresi 42)"

"Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. (Ali İmran 89)"



Tüm yaşanmışlıkların perde arkasındaki tefekkürsüzlüğümü hangi ekmek parçası susturabilir ki? Elbette susuzluğumu giderenin varettiği...

Acıyı ve ardından huzuru getirene binlerce teşekkür. Hamd ve Sena...

Sonsuz güzel bir güne başlarken, kelimelerimin yetmeyeceğini bilerek sesleniyorum her bir zerreye:

"kalbime sorsanız söyleyecek çok sözü vardır elbette."



Rabia Görmüş

4 yorum:

  1. Duyma duyumuz belli bir frekans aralığındaki sesleri algılayabilecek şekilde çalışıyor. Bu nedenledir ki çok düşük frekanslı bir titreşimi ses olarak duymadığımız gibi çok yüksek frekanslı olanlarını da duymayız. Demem o ki sizin o suskunluğunuz suskunluk değildir belki.

    YanıtlaSil
  2. duyan birileri var biliyorum. var birileri... biri var en azından.

    teşekkür ediyorum. sizi görmek ne güzel oluyor. başka hiç kimseyi göremiyorum:)

    YanıtlaSil
  3. Daha yenisiniz, ondan gördüklerinizin sayısı sınırlı. Gün gelecek belki birilerini görmekten sıkılacaksınız. :)

    YanıtlaSil
  4. :) birileri derken?

    aslında my operada bir sayfam vardı. aslında ben bloglar konusunda hep yalnız kalmış bir milletim. tek kişilik sürüyorum saltanatımı. çok ilgiden de hoşlandığım söylenemez o ayrı. ama birileri varsa da huzurlu oluyorum. bana gerçek insanlar gerek. övgü doldurucular değil:)

    (sizi tenzih ederekten tabi ki)

    YanıtlaSil

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendin...