13 Kasım 2010 Cumartesi

AŞKIN DAYANILMAZ ÇAĞRISI / NEŞE YAŞIN

Acı insanın bir başka insana reva gördüğü. İrkiltici olan ise seni onca seven, üzerine titreyen, parmağını incitsen canı yanan birinin birgün sana en büyük acıları verebilmesi.
Ne kadar acıttığını
bilsek de dayanılmazdır aşkın çağrısı.
Her seferinde kandırır bizi

İnsan kendini başkalarında seyreder. Başkalarının bakışlarında, sözlerinde, mimiklerinde...
Sözler yalan söyleyebilir ama karşımızdakinin gözlerinden bize doğru gelen o özel akışta ne kadar gizlenmeye çalışılsa da sevildiğimizi ya da sevilmediğimizi ele veren işaretler görürüz.
Başkalarının gözlerinde yanan ışıklar bu dünyadaki varoluşumuz için bir kutlama şöleni gibidir. Her yeni ışıkla içimiz daha bir şenlenir.
Bir kadının hayatının önemli bir bölümünde kendini erkeklerde seyrettiğini söyleyebiliriz. 50’li yaşlara gelmiş kadın arkadaşlarımdan sıklıkla işittiğim bir yakınma cümlesi var: “Artık erkekler eskisi gibi bakmıyor. Eskiden sokakta yürürken hayranlıkla izleyen gözler olurdu.”
Kadınların erkeklerin bakışlarına dair böyle özel bir bilgisi vardır. Bir sevgilinin senden vaz geçtiğini dillendirmesi gerekmez. Gözlerinde sönen ışık, bütün sözlerden daha acıtıcıdır. Bazen de bir erkeğin gözlerinin önünde bir duvar belirir. Bakarken görmüyordur. Çoğunlukla bir başkasının, yeni bir kadının hayalidir o duvarı oluşturan. Bazen adamı tanıyamazsın. Sanki seni ölesiye seven kişi gitmiş ve yerine başka biri gelmiştir.
Yalnızlık ürkütücüdür ve ihtiyaç bütün çıplaklığıyla oradadır: Beğenilme, sevilme, onay görme, ekonomik ve duygusal güvenlik ihtiyacı.
Bunun için çırpınır durur, bunu yitirince dengemizi kaybederiz.
Zaman zaman hayatın bize sunduğu huzurun geçici olduğunun bilgisi de kayıtlıdır kafamızın bir yerinde. Ekonomik ve duygusal güvenliğe sahip olsak da bunun her an elimizden kayabileceğini biliriz.
Aile kurumu ve buna ilişkin yasalar böylesi durumlardan kaynaklanan bazı mağduriyetleri denetim altına almaya hizmet eder. Devletle yapılan bir sözleşme sayesinde tarafların bazı hakları korunur. Çiftlerden biri öyle elini kolunu sallayarak çıkıp gidemez. Devlet duygulardan filan anlamaz. Onun için önemli olan kayıtlardır.
Aile, iki kişinin devlete ve çevreye birliktelikleri konusunda yaptıkları bir deklerasyondur ve onlara denetçi rolü verilmiştir.
Gerçek aşk dedikleri, iki kişinin fiziksel varlıklarından çok birbirlerini sevgili birer ruh olarak algıladığı durumlar da vardır kuşkusuz. Kurulan daha farklı dengeler, mutluluk armonileri de bulunabilir. Hatta çok uzun süreli olanları bile. Ama çoğu kez karşılıklı bir bağımlılık ve güvenlik alanıdır ilişkileri sürekli kılan. Bir çeşit huzur dengesi belki… Bağ oluşturan; çocuk, ortak ekonomik birim gibi dışsal etkenler mevcut olabilir.
Pek çok evlilik ise ortak çatı altında çoğul yalnızlıklara dönüşür zamanla. Huzur dengesi dışarıdan büyük bir kışkırtıcılıkla gelen aşkın çağrısı ile bozulabilir. Ama denge o kadar elzemdir ki bazen aşk çağrısı geçici bir kriz olarak yaşanıp atlatılabilir.
Ya da atlatılmaz ve taraflardan biri atına atlayıp aşka gider dörtnala.
Anımsıyorum, sabahın köründe kapım çalınmıştı. Bir kadın arkadaşım kıpkırmızı gözlerle karşımda duruyordu. Elinde içi kağıtlarla dolu kocaman bir klasör... Sendeleyerek içeriye girmiş, elindekini masanın üzerine bırakıp bana sarılarak ağlamaya başlamıştı. Bir kadın arkadaşın sabahın köründe evine gelmişse bu büyük olasılıkla bir aşk kırgınlığı ile ilgidir ama bu klasör de ne ola?
Sonunda klasör açıldı. İçi elektronik posta mesajları ile doluydu. Kocasının ‘delete’ tuşuna basıp bilgisayar çöp sepetine gönderdiği mesajlar önüne gelmiş. Ama ne mesajlar! Değişik dönemlerde değişik kadınlara yazılmış. Aşk meşk arayan bir adamın dayanılmaz itirafları.
Boşanma zaten gündemdeydi ama başa inip sersemleten klasör sayesinde daha da hızlandı.
Ben her aşamada teselli eden arkadaş olarak sayısız iç karartıcı duruma tanıklık ettim. Şu boşanma halleri bana katlanılmaz gelir zaten. Ah vah gözyaşları bitince iş şirket bozmaya dönüşüyor. Boşanma avukatları finans uzmanları gibi.
Duyguları sorarsanız onlar da acı çekip hırpalandıkça dönüşüm geçirirler. Bir zamanlar birbirlerini deli gibi sevdiklerini söyleyenler sonradan nefret eder olurlar. Bu filmleri çok gördük.
Sonuçta bunca acı insanın bir başka insana reva gördüğü. İrkiltici olan ise seni onca seven, üzerine titreyen, parmağını incitsen canı yanan birinin birgün sana en büyük acıları verebilmesi. Ne kadar acıttığını bilsek de dayanılmazdır aşkın çağrısı. Her seferinde kandırır bizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendin...