12 Ağustos 2023 Cumartesi

Anne Mümkündür

Mesela şunu hatırlıyor musun ? Annenin seni salıncakta salladığı o anı? Sarılıp sımsıkı ve hiç bırakmamacasına, düşerken Alice'in harikalarına, masallara bulanirken icin... O şefkatli ellerinden sana akan şifasını hissedebiliyor musun? Kalbine akan o kuvvetle muhtemelen merhametini, annenin? Annenin karmaşık duygularından seni ayırtedip, korumak istercesine, uzun uzadıya seni göğsüne yatırmışlığına... Asla, inleme diye, hastalanma diye seni sarıp sarmalamasina bakabiliyor musun? "Annemle hiç anım yok" diyebilir misin? Bir yıldız çoktan kaymıştır belki senin hayatinda. Meteorlar belki seneler önce çoktan kayıp gitmiştir... Yaslandığın göğüs ve her yaş aldığında daha da silinen anılar toprağındır. Yas, bir takım yıldızının süt yolunu tavafı; bebeği memeden kesen derin kırıklık, rahimden ayrılışının diğer adıdır belki... İlk yasına dokunaklı bir ağıttır dillerde pelesenk. Yorgunsundur, korkmuşsundur, sıralanmıştır tüm kaygılar teker teker omurgana. Omurganın iyi olması için sürülen "anne merhemlerin" de emilmiştir. Hayatta çıplak, çırılçıplak kalmışsındır. " Boşlugun tadı olur mu" dedin mi mesela hiç, belki tatmışsındır. Dudaklarını uzatıp, belki annenin memesi sanmışsındır. Belki saçlarından uzanan örüklerin mimarıdır annen. Belki siyah önlüğünün yakasındaki danteli kolalamıştır. Çantanın yükünü taşımış ve seni elleriyle okula bırakmıştır. Tüm okul toplantılarına katılmış ve eve gelip neden 97aldin diye seni azarlamıştır. Hatta seni genç kızlığına girişinde tokatlamıştır. Belki, sevgilinle mektuplaşmalarını, duygu kutusundaki o ilk hislerinin bereketini gözetlemiştir. Ne kavgalar etmissindir belki. Sonra sarılıp yeniden, içine cekmissindir o dünyanın en tatlı anne kokusunu. Dünyanın tüm çiçeklerini toplasan asla bir annen etmez. Bunu bilmiş ama hiç belli etmemişsindir. Bildiği tüm şeyleri senin üzerinde denerken yaş aldıkça itiraz butonunu kullanmışsındır. Ve yanlış durakta inip yürüdüğünü telefonda söylemek yerine, "mervelerdeyim" yalanını annene inandırmışsındır. Kafana zibilyon kez terlik yemiş, bazen ucuz atlatmışsındır. "Kumanda kavgaları" bir game of thrones edasıyla sürerken daima kaybetmişsindir çünkü annen bu yarışların birincisidir. Fasulye ayıklarken sürekli konuştuğundan televizyonda ciddi programları kaçırmış ve işgal edildiğin için psikolog randevularında "çocukluğuna" inmişsindir. Yastık dövme sanatıyla tanıştığında, psikoloğuna "aslında öyle demek istememişti" diye anneni savunmuşsundur ya da değerli hissetmediğini kendine kendin bağıra çağıra söylemişsindir. Ağlamış, ağlamış ve ağlamışsındır. Akşam eve geldiğinde annenin başı ağrıyor ve yatiyorsa sofrayı kurmuş ve gözyaşlarını elinin tersiyle silip çoktan unutmuşsundur. Hayatın bir yüzü soğuktur ve sıcaktır diğer tarafı. Dünya iyi ihtimalleri taşıdığı kadar kötüleri de taşır ve taşımaktan da gocunmaz. Bu biricik alanda, rahminde seni büyüten besleyen ya da vesile olan diyebiliriz, annen, o biricik varlığıyla senin ilhamın olabilir. Annen, yaşam kanalındır. Her ihtimalin müsebbibi olan annen, canına can katmış ve sana bu hayatta en azından bir tane anı mutlaka bırakmıştır. Doğumunun eşsiz kuşatılmışlığında seni bu hayata bağıra çağıra, ıkına sıkıla bırakmıştır. Onun içinde hiç kolay olmamıştır eminim. Senin yasın ve onun kutlaması birbirine dolanmıştır. Tıpkı bazı ağaçların birbirine dolanmışlığı gibi. Ve seni her türlü, heryerde ve her şekilde kollayan bilincdisinin gizemlerini anımsa. O da mı nereden çıktı? Sezgilerinden. Tüm bilgilerin ötesinde hislerinin seni asla yanıltmadan hayata bağladığı yerden. "Anne" içinde bir sistemdir. Sezgilerinden kuşatılmış, sana rağmen seni kollayan, kendine zulmettiginde seni barındıran büyüten şefkatle sarmalayan taraflarındır: "Henüz değilse de, bir dahakine daha güzel yaparsın" diyen tarafların. Bazen fazla doyan tarafına "obezite" olgusunu anımsatan ve seni işgal eden sarmallardan koruyan tarafların. Kaba tabiriyle boktan kurtaran ve seni elmaslastiran yanların. İczek çocuğuna içsel sargı bezi olan yanların. "Aman bir daha mı geleceksin dünyaya" diyerek seni halaya çağıran kısık sesin. Belki "seviyorum" diyerek seni sarmalayan kolların. Kalbine koyduğun elin, salıncaktaki hislerin belki o halıda seni gözetleyen ruhsal annen. Orada her ne oluyorsa kurduğun düzenin. İçin. Derinin. Nefesin. " Dışarıdaki anne ölmeli ve içerideki Anne uyanmalıdır" der Didem Çivici. Kalkıp kendi kahveni yapıp, ciddi bir kanalın ciddi programlarıni izleyip fasulye kirdirtan güç. Hepsi bir arada. Böylesi de mümkün. Kendine, içsel annene ve bu hayattaysa dışsal annene sarılmak isteyebilirsin. Mevzu derin ve demli.

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...