22 Ekim 2010 Cuma

Larenjit



başlıyordu bir his, dönüp durmakta olan düşüncelerimi yemeye
yaşamak bir hırs oluvermişti, kaç ton ağırlığınca günahım varsa
yutuyordu bir ejderha, solmuş beyaz kirli bedenimi
tanrı ellerimden tutuyordu, ben düşüyordum, kan kusuyordu bir çiçek
ölsem ölemiyor, gülsem gülemiyordum dün gece tam da oradan uzaktayken
zihnime tüneyen fren sesi, gitmiyordu ve bitmiyordu ayak sesleri
ambulans sesleri, insan sesleri, ses tellerim inciniyordu, bağırmaktayken
ben küçük bir çocukken, büyükçe ellerimle düzelmeliydi herşey
dünya küsüyordu, durmadan küsüyor ve durmadan ödümü patlatıyordu
düşecektim, bomba sesi gibiydi, sarsıntıdan sonra dudaklarımda o iz
hiç bitmeyecek gibiydi, yaşadıklarımdan öğrendim ki: “anne, ben çok korktum”
kaç kez kirlettim o temizlediğimiz suyu, boğuk bir sesle üflüyordum, yüzüm paramparça
içime kaçtı tozun, içime kaçtı dozun, içime kaçtı fazla üstüme gelme
anlamanı beklemeden yürüyordum ki zaten çok kasıntılı bir duvardı aramızdaki
çatırdıyordu amaçsız olan her şey, her şeyde bir iz arıyordum, bir kuruntu, bir esrar
rahatlamalıydım, yaşanmışların ve bitmişlerin ardından, gidebilmek sıfır riskliydi

Rabia Görmüş

Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...