24 Kasım 2010 Çarşamba

Huzurun Enjekte Edildiği Damarlar

Eskilerden, "Bu kız beni görmeli" diye bir şarkı mı vardı da dilime dolandı? Gülümsedim, son günlerde içimde kelebekler uçuşurcasına bir sevinç yaşıyorum. Tahminimce psikolojik sorunlarım var. İnsan durup dururken neşelenir mi canım? Üstelikte mutsuzluk katsayısını artıcı onca şey varken etrafında.

Çamur efendim çamur, paçalarına kadar çamur. Dürüst olmalıyım ki kalbimin paçaları ufak bir çocuğun çamura bulanmış elleri kadar temiz. Tertemiz. Ter... ter demişken, alnımın teri, yüreğimin teri... Koşturuyorum efendim, ya da söyleyebildiğim tüm şarkıları sıralamalıyım belki de? "Nerden başlasam nasıl anlatsam kalbim kalbim" Yok hayır, şarkı sözü kültürüm sıfır. Sesimin güzel olduğunu söyleyenler var ama aldırmıyorum. Çünkü sesimden çok uzaktalar. Eskiden beni duyduğunu sandığım çok insandan çok uzakta bir yol halindeyim. Dere tepe düz, dümdüz. Akıl sır ermiyor. Zaten tasavvurum da alacak gibi görünmüyor. Sallıyorum. Ağaçtan elma bile düşmüyor.

Ben mustafayı tanıdığımda henüz çok gençtim. O kim ki? Şimdi hatırlayamıyorum. Ama nankörde değilim, yaşadıklarımı hiç unutmuyorum. Hayır, sevgilim değil, hiç olmadı da. Toplumsal yanılgılarımızla dopdolu algısal travma yaşıyoruz. beynimize verdiğimiz sinyaller hep aşk üzerine; kadın erkek eşitliği bile umrumuzda olmuyor. Ahmetle ayşe dediğimizde hele ki dostlukları hiç hoş karşılanmıyor. Kaçıncı yüzyıldayız canım? Hiç ateşle barut yanyana. cık cık, estağfirullah.. Saygımız azaldı bizim inançlarımızla birlikte. Alınmayın efendim, sözüm meclis kapsamında değildir. Velhasılı mustafada benim yavuklum değildir. eski bir dost diyelim. Tanımazsınız.

Şimdi, asıl bahsetmek istediğim konulardan saparak mevzuya girmek istiyorum. Ki biri bulunduğum ortamda bir şarkı mırıldanıyor, peşinden giden zihnim cümlelerimin yerlerini şaşırıyor. Dolasıyla mevzumuza giremiyorum. Neydi bu şarkı? Neydi. Neydi. ıı şey... hay aksi: "aklım başımda değil"

inşirah / şerh. "ve yüzünü yalnızca rabbine dön. o seni terketmedi" Bunaldığımda sıkıştığını zannettiğim damarlarıma enjekte edilen sure. Allahım, bana seni tanıttığın için çok şanslıyım. Hamdolsun.

Ama nefs devreye girip şeytanımla beraber iş birliğinde. ömrümün sonuna dek. Yine de:

Göğsümün sıkışmasına müsaade etmiyorum. Gerekirse bir antlaşma imzalayabiliriz. Bilemiyorum. Duruma göre sokak adlarını bile değiştirebiliriz. Ben o sokaktan bir daha geçmeyeceğim. Ayaklarımı sana döndür rabbim. Gerisi lazım değil. Zaten "bana seni gerek seni..."

"Dünya bir gündür, o gün bugündür" diye bir şarkı vardı. Bileniniz vardır, ben çok eğlenirdim. Ama artık olgunluk yaşıma geldiğim için midir bilemiyorum, ataksal bir durum kapsamında çok eğlendiğim söylenemez. Ertesi gün ne olacağını bilmediğimiz bir dünyadayız çün. ki kalbimin ritmi değişiyor. Düştüğümde damarlarım çok ağrıyor. Darbe sert. Allah muhafaza.

Her şeye bir çizgi çekip yeniden:

Kırlar demiştim. Çimenlere basarak yürüdüğümüz çağlayan meydanındaki mitinge gittiğim de (ömründeki ilk ve belki de sağlam kafayla tek mitingim) çimenlerde yürüdüğünü hatırlıyorum mustafanın. sevinç türküleri eşliğinde. Tekrarlamakta yarar var, hayır mustafa aşkım değildir. Mustafa öpreticimdir benim. Koyu bir geceden ilk çıktığım anın bekçisi. Ne vakit karanlığa geri dönsem kapıda o var sanıyorum. Oysa onu da orada var eden yok değil mi? Düşünüyorum: "Karanlık bir gecede kapkara bir karınca sessizce yürüyünce onu kim duyabilir?" şarkımızı mırıldanıyorum. Ömer abi söylüyor.

Boşver. Hayatlarımız olduğu yerde kalsın. Yeniden denemeyelim. Çizgi de çekmeyelim. Telefon çalıyor. "git" mi diyor? Hayır, hiç birşey demiyor. Konuyu kaynatıyorum.

Ya da dünyanın, sonu musalla taşına varacak bir hayatın pençesinde kalan bir koşucu olduğunu düşündüğümü söyleyebilirim.

Doğrusu içinden çıkamadığım mevzulara cümlelerimi katıştırmak zorunda kaldığımdan ötürü, birazcık mahcup ve tabi ki gururlu olduğumdan yazdıklarımı silmeyecek kadar düşünceli biri olarak, kalbimin sahibine buradan bir mesaj yollama gayretini kendimde görüyorum:
"sanki dünya duracak gibiydi, seni ilk sevdiğim andan yaşadığım şu son ana dek bir bulut olup göklerde geziniyor gibiyim. ya yağmur olup toprağa, ya buhar olup güneşe ya da şimşeklerle rüzgara karışacaktım. O güne dek, beni göğsünde taşımak yükünden seni sıyaramayacağımdan endişe duysam da, kaderin kederin olmasına izin vermeden yaşa.

yaşa ki; sevincini görüp sevinebileyim.
yaşa ki; huzurunu hissedip huzura ereyim.
yaşa ki; kalbinin sağlamlığına kalbimle şahitlik edebileyim."


Huzur. Bir gün benimle gezmeye çıktı. Gök masmaviydi. Gülümsedik. O gün bugündü. Ve ben başımı yaslayıp omzuna, uzunca bir müddet dinledim şarkılarımızı.

"yağmur çiseliyordu"

Rabia Görmüş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendin...