İADESİZ TAAHHÜTSÜZ MEKTUP
“Bu yazıda kaybetmek olmasın.
Bu yazıda korku barınmasın.
Bu yazı baharı getirsin bize.
Bu yazı hiç üşütmesin.
Bu yazı zihnimizde uzun zamanlar yer etsin.
Bu yazı karanlık olmasın.
Bu yazı olumsuzu çağırmasın; derken buldum kendimi. Yazmak eyleminin , üzerime, şiddetle yürüdüğünü hissediyorum, kimi zaman. Keşfetmek ve şahit olmak arasında bir yerlerde, basma kalıp sözlerle zamanınızı almayacağım elbette. Yazın sıcağı gibi, kışın soğuğu misali örneklemeler vermek de değil niyetim. Yazarken denizin üzerinde bütün bedenimin hafiflediği gibi bir his geliyor zihnime. Tutunmak ve bırakmak istemediğim bir his. Akışta kalmakla, anda olmakla çok alakalı bir şey bu. Anımı iyi değerlendirip kaliteli zaman geçirdiğimi gözlemliyorum. Yazarken kalbimin bir ucunun alev alıp yandığını ve etrafımı ısıttığını hissediyorum. Şömine ateşini izleyen gözlerin beni izlediğini tahayyül ediyorum. Duru ve şık bir kıyafetin içine zerafetiyle yerleşen cümlelerimin nasıl da hasretle beğenilme arzusu taşıdığını utanarak yazmak istiyorum. Kelimelerin dansından aldığım ilhamla durmadan mırıldanmak istiyorum. O halde başlayalım. “
Bu yazıda korku barınmasın.
Bu yazı baharı getirsin bize.
Bu yazı hiç üşütmesin.
Bu yazı zihnimizde uzun zamanlar yer etsin.
Bu yazı karanlık olmasın.
Bu yazı olumsuzu çağırmasın; derken buldum kendimi. Yazmak eyleminin , üzerime, şiddetle yürüdüğünü hissediyorum, kimi zaman. Keşfetmek ve şahit olmak arasında bir yerlerde, basma kalıp sözlerle zamanınızı almayacağım elbette. Yazın sıcağı gibi, kışın soğuğu misali örneklemeler vermek de değil niyetim. Yazarken denizin üzerinde bütün bedenimin hafiflediği gibi bir his geliyor zihnime. Tutunmak ve bırakmak istemediğim bir his. Akışta kalmakla, anda olmakla çok alakalı bir şey bu. Anımı iyi değerlendirip kaliteli zaman geçirdiğimi gözlemliyorum. Yazarken kalbimin bir ucunun alev alıp yandığını ve etrafımı ısıttığını hissediyorum. Şömine ateşini izleyen gözlerin beni izlediğini tahayyül ediyorum. Duru ve şık bir kıyafetin içine zerafetiyle yerleşen cümlelerimin nasıl da hasretle beğenilme arzusu taşıdığını utanarak yazmak istiyorum. Kelimelerin dansından aldığım ilhamla durmadan mırıldanmak istiyorum. O halde başlayalım. “
Dur.
Sakince bekle olduğun yerde. Gözlerini kapat. Müziğine kulak
ver iç dünyanın. Ellerinde barındırdığın öcleri bırak yere. Dudaklarından çıkartamadığın
kibri tükür. Zihnini kuşatan kötülükleri arındır. Etrafında olup biteni hisset.
Kalbine dön. Ömrüne. Şimdine. Bu anına. Dur ve kalbine dön. Sana söyleyecekleri
var.
Hatırla.
Çocukluğunu al yanına. Yapabilirsen o günlerden kalma
oyuncağının en değerlisini. Yoksa üzülme, benim de olmadı hiç Ama illa bir şey almak
istiyorsan bugününden seç. Ve ilerle. Çocukluğundaki duygularına dönmeni
isteyeceğim. İlk hatırladığın oyunun hangisi. Seni heyecanlandıran ilk oyunun.
Mahallede hatırladığın ilk teyze kim mesela. İlk arkadaşın. İlklerin.
Çocukluğun yani, aklının ermeye başladığı ilk zamanların. Gökyüzün ne renkti
sahi o zaman? Rüzgar hangi yönden eserdi? Deniz ne kadar derindi? Hatırla.
Anda Kal.
Şimdini al yanına. Şu anını. Derin nefesini. Dinginliğini ve
öfkeni. Tüm zıtlıklarını ve kırgınlıklarını. Yani aslında tüm çıplaklığını. Ve
cümlelerini al yanına. Konuştuklarını ve konuşamadıklarını. Şarkılarını al
yanına. Danslarını. Yorgunluklarını al yanına. Yoğunluğunu ve ızdırabını. Sonra
kalabalık bir ortamdan geç. Çarpışmadan yürü. Korunaksız ve koşulsuz. Anda, bu
anda kal. Ve yürü…
Sakinleş.
Nefesini boşluğa hediye ettiğinde mutlaka sana yenisini
verecektir. Nefesini al ve ver. Sankinliğine en büyük hediye. Sakin ve kabulde;
iç görülü ve şimdide; denizde yüzer gibi, en sevdiğin şeyi yapar gibi, her
halinin en güzel halin olduğunu düşünerek ve teslimiyetle sakinleş. Koşulsuz
sev ki karşılık bulmak için çırpındığında derinler seni çekiyor bilirsin. Süren
dolduğunda ve aslında dilediğinde gözlerini açabilirsin.
Sen bu evrenin biriciğisin.
Sevgiler.