17 Aralık 2012 Pazartesi

Sen Nerdesin?

Şehir yoruyor, uzanıyor göğsüme kadifeden bir hüzün; kirpiklerimde eskiden kalma türküler. Bir onunla çıkamadığım yollar var, bir de kendime ettiğim haksızlıkların kuytusu. İçime bahar değsin isterken buluyorum kendimi, bir zaman vazgeçiyorum yazmaktan, bir zaman dibindeyim dünyanın. Eski bir camiide buluyorum kendimi, huzur duymak desem, ne olur allah'ım huzur olsun bunun adı. Bu sefer, ayak tırnağımın etime batmasından şikayet etmeden, susarak izleyeceğim zamanın getirdiklerini. Bunca yılımı dinlendirmiş olmanın keyfiyle, geçsin zaman, yavaş olsun acele acele.
Duyduğum her yağmur sesinde, Selimiye Camiinin avlusunu düşünerek, bu dünya "eski yara" gibi; bu dünya "bir yaradan kurşun çıkartır gibi". Bu dünya. Tamam. Zamanı dünyayla bölüştüğümüzde hangisinin galip geleceğini ben de bilmem. Bilemem. Çok acizim. Çok.
Edirne yollarından dönüşte, bir kez daha hayatın acımasız olduğuna kanaat getirdim. Ama zamanda acımasızca geçmekte.
Sen nerdesin?

19 Kasım 2012 Pazartesi

öz gür lük

büyük büyük şehirler gezen adamların peşine taktılan hayallerimizin tüm kırıklığına rağmen, boş gezenin boş kalfası olmaktansa, o sıralarda oturup bu sıralarda kalbimize hançer saplanıyormuş hissini bırakaraktan, gülümsemelerden geçmekte varmıştır. öyle ki kanı çekiliyormuşcasına bembeyaz olmuş bir kadının sızlayan kalbinden sorumlu olan o şehirler midir? yoksa hapis ediyormuşcasına elleri demirlerde bekleyen zirve yorguncuları mıdır? yoksa daha bilmem kaç bahar geçecektir. beklemeklerde olan ruhumuzun tek arzusu:

"hakkıdır hakka tapan ruhumuzundur istiklâl"

6 Kasım 2012 Salı

Lengerendâz / Rabia Görmüş


Dağ gibi, yıkılmadan, öylece tayfadan bir eksilmişliği varmış gibi
dün geceden, evvelsinden, daha geçmişliğinden koşmuşcasına
Kan ter, lalüebkem, korkmuş, ürkünç bir ceylandırsın geceden
...
o şehr-i dilber, saçlarında koca surların birikintisi, ellerden ırak gül esintisi
bâd-i sabâ, su sesinden eser, gözlerinde çağlayan neyin nesi
bir koy bulup sığınsa insan, hüzn-ü dilber, kalbinden acı sağar eller.

Şiire küslük, kalemin kırılmışlığı, gündüzün geceden alınganlığı
olsa olsa bir kehribar tesbih, zikr-i aynımızdır asr-ı saadet
Bir ayın dolmuşluğundan ibaret, sonra hilal, sonra gençlik
ömr-i güzeşte bitaptır, susamıştır tez vakte
dileğidir aşk-ı ekber, dileğidir aşk-ı veled

 

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Zamanın Tortusu / Rabia Görmüş

Genzimi yakan zamanın tortusuyla bir, kaynayan içimde fokur fokur nedir ki?
bir zaman sonra insan belleğinde kalsın istemiyor, geçmiş
gitmiş işte. Herkes bir iz arıyor kelimelerin hücrelerinde bile.
Sormasanız, hani nasıl oldu, bilmeseniz nerden gelmiş
Didik didik yağmur suyu gibisiniz, düşüncelerimizi izlemeyi adet edinmiş.
şimdi ikinci mısrasını çizip getirsem önünüze hayatımın,
bildiğiniz bütün hayat kurallarını görüntüleyeceksiniz. Dıt dıt dıt sesim geliyor.
Sormasanız, şaşırsam ben de, bir sakin olsanız, bu sefer suskunluğun ustası
“öfkemin hançerine su versen” derdi hocam, bilmeseniz kim olduğunu mesela.
merak insanı ta okyanuslara götürür, batırır da çıkarır su üstüne
merak insanı boğazda boğar da, hala sebebini başka şeylerde bellersiniz.
Kimliğinizi bilmesem, sadece zihnimin hatır taşları var, kalelerimin hepsini istila muhaciri
kalelerimin hepsinde adınızı görmesem de olur, diliniz zehir zemberek, sustukça içim
ellerinizi kimse okşayamasın inşallah, bu kadar zenginliğin içinde bu kadar  ferahın
nankör olma bedelliğini ödeyesiniz derim. Beddua denirse de adına
şu şehrin içinde nimetleri görmeme hızınızı öylesine nefretle sıvazlıyorum ki
durdurabilene aşk olsun…


 

5 Mart 2012 Pazartesi

'Secde Cennettir' Unutkanlığı

Cesaret denen şeyle afra tafra atıp, dünyayı altüst edebileceğini sananlara bazen acıyorum. Çünkü kazanmak için kükremek bazen işeyaramıyor. Sükut ile karşılamak lazım olayları. Kalbi mütmain eden herneyse ona göre ölçü alıp kesmek biçmek lazım. İnsanları anlamak için gayet sessizce durmak lazım belki de kimbilir.
İçim cız ediyor.

Kükreyenler 'allahın ayetlerini' çiğneyenler olunca hem şükür hem buğzetmek gerekiyor. Oldukça vahim durumda olan gençliği belki de silkelemek ve kendine getirebilmek için uçurumun kenarına kadar götürüp aşağıya yöneltmek bile gerekebilir. Kalbim sancıyor.

Allah secdeyi büyük bir imkan olarak insana vermişken, sadece bu dünya gözüyle algılayıp Allahın verdiği zihni yeteneklerle allahın verdiği emirlere karşı gelip, yine allahın verdiği dil ile yarattıklarını kötülemek ne aciz bir durumdur.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Tanrı bizi korusun / Rabia Görmüş


-Le Trio Joubran'nın Masar'ı eşliğinde-

Dünyanın mutlaka bir bildiği vardır,
benim bilmediklerimin yanında.
 İnsanların hepsi çok şey biliyor ki
tanrı bizi korusun.
Dilime sürülmüş bir ateşin yangınıyla tutuşurken
 hem de, bu şehirde üşümemek olanaksız.
 Kış çetin, arzu istek bırakmıyor adam adamda.
 Anlayacağın bir başına bakakaldığım,
 donakaldığım bu dünya hayatında,
çok şikayetsiz yaşamaya gayret gösteriyorum.
Tanrı
bizi korusun.
Tanrı dedim
 beni aforoz edecekler olmayacak mı?
 Ya da hasbelkader bir yanlış cümle
insanı ateşe götürmeye yetmeyecek mi? Anlamam.
 Anasını satanlar var dünyanın,
 kulaklarım şahit ben değil.
 Şiire kucaklama  gözüyle bakmak yahut
 adam anlamıyor napalım. Basmayan çok zorlamasa.
Ben zorladığımda aptal oldurttu beni dünya.
 Adamı basmıyorsa hafakan
 adama basmıyorsa, adam kurnaz, adam belden aşağı,
 adam kibir deposu.
 Dünyasını satmıyor, ahireti bedavaya.
Güven kendine. Ne büyük şeref. İlk önce fikrimi çaldıklarını sanmıştım.
Kurduğum cümleler, kareleri fotoğraflarımın,
elimi attığımın çoğalması, çağlaması,
benden değil yaradan bilir. Şüphesiz.
Ama haksızlık edenlere şeref sunulmamış sanki,
 habire kadeh tokuşturanlar yok mu,
 ne desem boş. Ağlamak geliyor, hüngür hüngür hem de.
Boşver dediğimde, hep o şiir gelmiyorsa aklıma ne olayım.
 Ama boşvermeliyken duyduğum hüznü,
bu şehir hiç bilemeyecek.

Şimdi herkes kadar, karanlık bir oda baskılarından nasibini almış bir fotoğraf kadar lekeli benim kalbim. Çünkü yedi yılımı yemiştir benim aşk. Kahrolası. Zorlamamalı.
Güneşim çok karardı. Tutuluyorum sanki.
Hakkım mı, belirsiz. Tanrı bizi korusun.
rabiagrms photography


Nar Ağacı Güzellemesi

İçimdeki acıyı tanıyorum. Uzun yıllardır içime çöreklenmiş olan o büyük acıyı. Kirpiklerimin enstrümanımın telleri gibi titreştiği o büyü...