Boşluğa bağırıyorum, çığrından çıkmış uzun koridorlara. Beyaz ve sonsuz yollara bağırıyorum. Olmasını istediğim düzenin hiçbir zaman olmayışına bağırıyorum. Duygularımı bağırıyorum, yazarak. Ve belki dans ediyorum duygularımla. Bedenimde çokça ağrı ve ruhumda çokça ilhamla…
Anne şimdi ben kaçıncı kez öğreniyor olacağım “sensizlik” kelimesini…
Kaçıncı kez yudumlayacağım, kucağında oturduğum fotoğrafımıza baktığım o duyguyu. Sarı saçlarıma bağlanan kederin kaçıncı kez matemini tutacağım… Her anneler gününde “çokta önemli değil, bu sadece bir gün. Ben pek sevmem. Bazen annesi olanda annesizdir” diyerek zibilyon tane anne çocuk fotoğrafını paylaştıklarında kaçıncı kez “evetbuçoknormalevetbuçoknormalevetbuçoknormal” diyeceğim? Günümü kutladıklarında, annesizliğin yanına iliştirilen, bedenimin anneliği tatmamasına kaç defa daha şahitlik edeceğim. Demagoji yapmamak adına kaç defa daha susacağım anne? Sustukça rüyalarımda hortlayanlara kaç defa daha bakacağım, halıdaki desenlere bakarcasına.. Dalıp gideceğim… Dalıp dalıp sonra çıkacağım olduğum yerden, pazara gideceğim, markete gideceğim, yürüyüşe, müziğe, yazıya, yalnızlığa, son vakitlerin en modası olan kendi “içsel anneliğime”…
Tamam silkiniyorum. Ama.. Ama… Kaç defa daha duyacağım misal, kabuk bağlamış yaranın içindeki o geçmeyen hissi… O boğazıma dayanan boğulma hissini misal. Şarkıları dinlemeyeceğim, görmezden geleceğim o duyguları tamam… Olana saygı da göstereceğim evet. Ve bir gün Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ını okurken bir şeyi tekrar hatırlayacağım, çocukluğumdan beri düşündüğüm bir şey olduğunu farkedeceğim bunun. Şöyle diyordu satırlarda Atay: “Hepimiz yaşlanacağız: saçımız dökülecek, derimiz buruşacak. Kendimizi, aynada gördüğümüz ihtiyar suratımızla tanıyacağız. Fakat Selim hep yirmi sekiz yaşında kalacak bizim için. Gençlik fotoğraflarımıza bakar gibi olacağız onu hatırladıkça. Selim hep genç kalacak.” Sen hep yirmibir yaşında olacaksın anne. Ben senin kaç katın daha yaşadığımı parmaklarımla dahi hesap edemeyeceğim.
Belki olsaydın şimdi, varolan annenin yokluğundaki gibi duygularımda olabilirdi. Kapıyı çarpıp kaçmak isteğim de. Beni ablukaya almaya çalışan fikirlerin de olabilirdi. Belki de anlaşamaz ve ayrılmak isterdik birbirimizden kimbilir. Gülümsetti bu fikir de şimdi beni. Ayrılacaktık belki anne, ayrışacaktık.
Seneler geçtikçe o travmalarımın, o anne karnında kalma isteklerimin, o öfkelerimin beni tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğim bu günlere getirdiğine şahitlik ediyorum anne. Sensizlik kelimesini öğrendikçe kabuğumun, o bitmek tükenmez bilmez arzularımın , o meme ihtiyacımın gücünü tam şurada göğüs kafesimin içinde hissediyorum. Elimi bedenime koyduğumda “ben buradayım” diyorum. Yaşım ilerledikçe, ömrüm boyu tuttuğum o yasımın, yaşama arzusuna dönüştüğüne şahitlik ediyorum. Yaş aldıkça yasımın bir sis bulutu gibi dağıldığını ve içimin berraklaştığını hissediyorum. Ve dönüştükçe güzelleşen, serpilen büyüyen duygularımın “oh iyiymiş böyle ya” dediği bir keyif kahvesiyle kendimi güvende ve burada hissediyorum.
Beni iyi ki doğurdun anne. Beni iyi ki bıraktın anne. Beni iyi ki dünya denen zibilyon tane teorinin geliştiği yerde “kendi gücümü bulmada özgürleşme” yoluna girmeye mecbur ettin anne. Hala uğraşıyorum evet. Ama bir kraliçe kolay yetişmiyor anne. Acıdan sonra büyük huzur getiren şeye “doğum” deniyordu değil mi?
Şimdi benim anne olmadığımı kendime ispat etmem mümkün mü?
Şimdi benim yoluma gitmem gerek anne.
Sorumluluğumu alıp, kendimi doyurmam gerek anne. Memeyi bulmak için çok vakit kaybettim.
Hadi huzurla uyanalım: “evetbuçoknormalevetbuçoknormalevetbuçoknormal”
Boşluğa bağırıyorum sonsuz ve içten: Anneeee…
11.05.2025
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı
BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı “Annesi Erken Ölen Çocuklar İçin” Rüzgara koyu renk bir elbiseyle çıkmış ağacın, dallar...
-
Boşluğa bağırıyorum, çığrından çıkmış uzun koridorlara. Beyaz ve sonsuz yollara bağırıyorum. Olmasını istediğim düzenin hiçbir zaman olmayış...
-
Tane tane sevdiğim şehirden iki güzel geçti. Dün fatihin vatan caddesinde çiçeklerle birlikte yanımda bir güzel, öbür güzele gider iken içim...
-
-Alaçatı notları- Denizin uçsuz bucaksız izlenebildiği, suyun sükunetle hemhal olduğu, karşı kıyılarda dağların siluetinin bir resim tabl...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder