9 Nisan 2025 Çarşamba

CÜMLE MAĞARASI

Birazdan her şey tam olacak haliyle, her şey yeni başlıyor hali arasında bir yerdeydi. Kemiklerinin çıtırtısı duyulur gibi, sobanın içine atılan ateşin odunla hasbihalinden kalma bir hava vardı. İçleri yanıyor ve fakat etrafa dışarıdaki soğuğu susturan bir mayhoşluk yayılıyordu. Kepenkleri kapalı bir mağazanın cam vitrininde bekleyen manken değildi ki put gibi dursundu. Ellerini ovuşturdu ve bir süredir egzama ile kızaran ve kaşınan parmaklarının arasına kenetledi cümlelerini. Tam konuşacakken duran, durduğu yerde yol yordam bilmeyen bir rüzgar gibi savrulan ve sessizliğin tepesine tırmanmış duygularından arınmak isterken büzüşen kelimelerini parmaklarından sızdıran bir damar yolu açılmış gibiydi:
her şey yeni mi başlıyordu, yoksa her şey tamamlanmış mıydı?


Vitrinin arka kısmında duran karanlıkta belirginleşti anlatmak istedikleri. Durduğunu sandığı, dur durak bilmeyen düşüncelerinin üşüştüğü orta alanda boş bir yer bulmak isteyen harfler çarpışıyordu birbiriyle. Bir uğultuyla irkilen noktalama işaretlerinden ve büyük boşluklardan galebe çalan sesler hep bir ağızdan cümleler oluşturmaya çalışıyordu. Göz dikildi ve açtı kendini sonsuz karanlığın içine. Gönül gözü, beden güzü ve uğraş verdikçe büyüyen duygular da bir araya gelecekti birazdan. Birazdan her şey hiçbir şeye karşı bir savaş verecekti. Savaş denilmesinden hoşlanmıyordu aslında hiçbiri. Ve kimsenin kimseye üstün gelme isteği yoktu. Bu zıtlığın doğurganlığından başta en çok ‘herkes’ etkileniyordu. Başta en çok “ben” mağarasından çıkan “biz”” derinliği bırakıyordu kendini boşluğa. Cümleler bir araya gelmeye zorlandığı anda ‘akıl’ çıktı ortaya:
“her şey kontrol altında!”

Kontrol edilmenin titizliğinde leğenler, kuyulardan bakraçlarla çekilen gıcırtılı su maşrapalarından doluyordu. Su değen bazı yerler kalemin ve divitin mürekkebine bulanıyordu. Yerlerde ölümü bekleyen kullanılmayan kelimeler, kontrol dilimlerinden geçemeyen unutulmuş cümleler vardı. Tehlikeli oyunlarda “çelişkilerin bilincine varmak ve her biriyle tek tek hesaplaşmak” ana motifti. Oysa bu cümlelerin tehlikeli sularından yamacına yaklaşmaya çalışan her cümle aklın koridorlarında zarar görmekteydi. Leğenlerinden sızan sular, kontrole direnen kelimeleri ölüme sürüklemekteydi. O an bir hışımla kendini kurtarmak isteyen bir cümle son nefesini veriyordu. Duygular kendi mağarasında kendi düşüncelerinin kurbanı oluyordu. Kimse hiçbir köprüden tek geçmek istemiyor ve fakat bütün olma halini de deneyimleyemiyordu. Kurban da zalim de her yerde herkesti. Ve bir duygu çıktı ortaya, durun diyen bir el işaretiyle kaldırdı kolunu havaya:
“Ben buyum, bu kadar oluyor şu an!”

Bir kahkaha duyuldu karanlıktan. Uzun, kendinden geçmiş ve karşıdakinin yenilgisi kendisine zafermiş gibi duyulmuş halde gevşek bir kahkaha. Mahcup bir inilti geldi sonra, soluğunu kesmiş bir sessizlik içinde durdu karanlıkta bazısı da. “Biz?” nerede kaldık? Hangi aşamasında olduğunu bilmediği yerden, hangi aşamasında olacağını bilmediği yere varana dek sürdürülebilen bir dengesizlikte sele kapıldı duygular. Suyun akışında kahkaha genleşti ve havaya bulaştırdı rehavetini. Kibrin ve asaletin aynı karanlıkta yuvalandığı bu meydandan uğultular yükseldi. Kararını açıklayacak olan bir hakimin dudaklarından çıkacak olan karar anından önceki son bir dakikada gibiydi her şey. Ve belki mahkemesinde ben ve bizin asılacağı bir muhabbet mahkemesindeydi herkes. Sanık sandalyesinde oturan ve sobada ateşin içinde yanan odunda buradaydı. Işık ve karanlık bir aradaydı. Çoğunluğun bir şehri andırdığı ve azınlığın bir köye kapandığı, odalarında hürmetin baş gösterdiği bir yuvadaydı herkes. Her şey sanık koltuğunda ve her şey tanık konumundaydı. Birlikte ya hiçbir şey ya da hiçbir şeyde birlikteydi varlık. Ve ellerini ovuşturdu egzamalı ellerini, kimse kim, kimdi ellerini ovuşturdu. Kalem tutan, mürekkep yalayan, suya ve ateşe dokunan ellerini ovuşturdu. Öznesinin çok da önemli olmadığı bir meydanda karanlıktan bir ışık parladı, yüklemdi. Yüklemi seslendi varlığın, uğultu duruldu, su duruldu, eller duruldu. Yüklemi kavuştu cümlenin her bir özneye, işte simdi başladı hakikatin doruğunda bir durma hali. İşte şimdi yüklem tamamladı kendini:

“İhtiyacımız olan hürmet, muhabbet, merhamet. Birbirimize karşı sorumluyuz”

Rabia Görmüş 09.04.2025

BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı

BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı “Annesi Erken Ölen Çocuklar İçin” Rüzgara koyu renk bir elbiseyle çıkmış ağacın, dallar...