Kalkıp doğruldu yatakta. Karanlıkta el yordamıyla telefonunu bulup düğmesine bastı ve saatin 02:43 olduğunu gördü. Henüz bir saat olmamıştı ki yeni uyuyabilmişti. Tüm günün yorgunluğunu bir saatte dindiremezdi. Ama kalbinde bir sıkıntı ile geceyi yokladı ya da gece onu.
Zorlandığı dönemlerden geçiyordu. Naif bir sıkıntı biriktirir gibi, içinde deveran eden bir yas duygusu vardı. Kapı çalınsa, telefon çalsa, bir haber okusa ardında bir haber gelecek hissiyle günlerini geçiriyordu. Ailesinden uzakta yaşamasının oluşturduğu o hisse alışmakta zorlanıyordu. Üç yıl olmuştu bu şehre geleli. Üniversiteyi burada okumuştu ama bir süre memleketine dönmüş iş aramış, bulamamış ve sonra yeniden okulunun yamacına sığınmıştı. Okul yılları, öğrencilik anıları, Kerem’in bakışları.
Biri Kerem mi dedi?
Ah evet Kerem’in bakışları, sanki uzun yıllar içinde beslediği bir ağaçtı da filizlenip yeşerip büyüyordu. Çocukluğunda, bahçelerindeki ağaçların gövdesine sarılıp onlarla konuştuğu zamanlar olmuştu. Çeşmeden kova kova su taşıdığı yıllar… Ve sonra babasına ağaca kadar uzayan bir hortum aldırdı. Ağaç gövdesinde uyuduğu ve hatta bir süre “ağaç ev” yaptırmak için direttiği olmuştu. Bir gövdenin heybetinde toprağa temas ederek sırtını yaslayıp az vakit geçirmemişti. İşte Kerem’i sevmek sırtını yasladığı ağacı anımsatan bir histi, onun için.
Ah Kerem!
Tabi ya, dün gece kavga etmişlerdi de eve gelip mutfağa girmiş, tezgahtan su doldururken parmaklarının arasından bardak kayıvermişti. Yere düşen bardağın dağılmasını kendi kalbinin dağılması gibi özdeşleştirmiş ve ağlamaya başlamıştı. Cam kırıklarının yerini can kırıkları almıştı. Ve gözyaşlarına hıçkırıkları eşlik etmişti. Orada öylece durmuş, yere düşen cam kırıklarının ayağına batmaması için dikkatle çıkmıştı. Sabah temizlerdi, nasılsa yalnızlığın ayakları yoktu.
Ağlamaya devam etti, sorgulamaya, düşüncelerinin karanlığıyla bedenini hızalamaya devam etti. Yastığa başını koyduğunda saat üçü geçiyordu. Ve uykuya daldığında dörde gelmişti bile. Sağa döndü, sola döndü, sırt üstü uzandı ve gözleri kapanmıştı.
Rüyasında genişçe bir meydanda hangi sokağa girmesi gerektiğini düşünüyordu. Ayağında hiçbir şey yok ve toprak yumuşacıktı. Rüzgar, nefis bir meltemle bedenini okşuyordu. Burnuna yasemin kokuları ve hanımellerinin kokusu geliyordu. Güllerin kırmızısını gördüğü bir sokağı fark etti. Leylakların olduğu başka bir sokağı. Sümbüllerin morlarıyla kuşanmış başka bir sokak. Lavanta bahçelerinin olduğu iki katlı evlerin sokağı. Kendi etrafında dönerken buldu kendini. Hangi sokağa baksa başka bir çiçek. Ve gitgide kendine doğru yaklaşan sokakların çemberinde ayaklarının toprakta yukarı doğru çıktığını ve köklerinin olduğunu gördü. Elleriyle bedenini yokladı, göğsünde bir pürüz hissetti. Saçlarına uzandı, saçlarının hışırtılarını duydu. Yükseldikçe kuş sesleri fazlalaştı, meltemle saçları daha da havalandı. Kendini kendinin karşısında gördü, elinde bir kova su ayaklarına döküyordu. Ayaklarında ıslaklığını ve yavaş yavaş içine bir ferahlığın dolduğunu hissetti. Lavanta kokulu iki katlı evlerin olduğu sokağa doğru giden kendisinin nasıl da güzel olduğunu fısıldadı rüzgar. Gülümsediğinde kulaklarından, parmaklarından pembe çiçekler açtığını fark etti. Uzaktan bir müzik sesi duydu, belli aralıklarla duymaya devam etti. Kendisini hiçbir sokağa ait hissetmese de bu toprağa ait hissetti. O sırada bir ses duydu: Kiraz, Kiraz…
Uyanmıştı. Ortalık sessizdi, peki ya ona seslenen kimdi? Sabahın ilk ışıklarında saat zili çalıyordu, kaç vakittir ertelemişti kim bilir. Kalkıp bedenine dokundu, rüyasını düşünürken sehpada duran lavantalara bakıyordu. Etrafında döndü, yalnızlığın izlerini yok etti, mutfaktaki cam kırıklarını temizledi. Kendi aynasından kendine baktı. Baktı ve gülümseyerek:
“Hadi kızım Kiraz, bugün yeni bir gün…” dedi.
Telefonu çalıyordu, arayan Kerem’di.
18 Mayıs 2024 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı
BAHÇEDE ALTIN SARISI SAÇLAR: Bir Macara Hatıratı “Annesi Erken Ölen Çocuklar İçin” Rüzgara koyu renk bir elbiseyle çıkmış ağacın, dallar...
-
Boşluğa bağırıyorum, çığrından çıkmış uzun koridorlara. Beyaz ve sonsuz yollara bağırıyorum. Olmasını istediğim düzenin hiçbir zaman olmayış...
-
Tane tane sevdiğim şehirden iki güzel geçti. Dün fatihin vatan caddesinde çiçeklerle birlikte yanımda bir güzel, öbür güzele gider iken içim...
-
-Alaçatı notları- Denizin uçsuz bucaksız izlenebildiği, suyun sükunetle hemhal olduğu, karşı kıyılarda dağların siluetinin bir resim tabl...