29 Nisan 2024 Pazartesi

GELEN MESAJ

Uzunca zamandır işlediği nakışı sehpanın üzerine bıraktı ve telefonuna gelen mesaja baktı. Yüzü ekşi bir tat almışçasına büzüştü ve kendine bir kahve yapmak için ayağa kalktı. Zihni o kadar bulanmıştı ki, ayağa kalkar kalkmaz ne yapacağını unuttu. Odada şöyle bir gezindi, eline telefonunu tekrar aldı. Ve ilk kez görüyormuş gibi gelen mesaja yeniden baktı. İkinci bakış ilkinden daha hafif bir tesir bırakmıştı.
Terliklerini giydi, hava biraz serinlemişti, Nisan ayına yeni girmişlerdi ama bahar havalarında bazen omuzlarına şal alarak balkona çıkıp havayı solumaktan hoşlanıyordu. Her gün birkaç saat nakışını işleyip biraz balkonda çiçekleriyle sohbet etmekten hoşlanıyordu. Hafif sesi açılmış radyoyu ve sokağın başında şehrin ortasında yalnız kalmış çocukluğunun çam ağacındaki kuş seslerini birlikte dinliyordu. Zamanın gergefe alınmış meselelerini eskisi kadar çok düşünmüyordu. Ama bu şehirden biraz uzaklaşması ona iyi gelecekti.
İçeri girdi, radyoyu kapattı ve uzun süredir düşündüğü tren yolculuğu için başkente bilet aldı. Bu onun hayatı boyunca bu kadar hızlı karar verdiği ilk yolculuğuydu. Geceleri sayarsa altı gün evinden uzaklaşacaktı. Telefondaki mesaja bir kez daha baktı. Ve valizini hazırlamak için odaya geçtiğinde yolculuğuna bir adım daha atmış oldu.
Çantasını sırtına almış, valiziyle trenin içine girdiğinde yan koltuğunun bir bey tarafından alındığını gördü. Şaşırmıştı. Nazik beyefendi valizini yerleştirirken ve trenden inerken yardım edecekti. Yol boyunca rayların doğayla nasıl yarıştığını seyretti. Uzun zamandır kendisiyle yolculuk etmemişti, hem insanın yalnız kendisiyle yolculuğu ne kadar da mukaddesti. Telefonuna hiç bakmadı. Biliyordu ki o mesaja cevap vermeliydi ama kitabını okudu ve yazı yazdı. Yeni öyküler biriktirdiği defterine özensiz ve fakat trenin hızı kadar akıcı edayla kelimelerini dizdi. Bir ara kulaklığını takarak birkaç şarkı dinlediyse de sessiz vagonun ve hızla akan yolun yumuşaklığında kalmak isteyerek kulaklığını çıkarttı. Çok uzakta iki bayanın sohbeti dışında başka bir ses yoktu. Ruhunun karanlığıyla aydınlığı birlikte yol almışçasına trende gidiyordu.
Elini kalbine koydu. Başkente hoş geldim diyerek gülümsedi. İnsanın kendi başkenti neresiydi? Bunu sormadan da edemedi. Varlığının nakış nakış işlendiği gergef hani neredeydi? Susamıştı, bir çardakta oturarak susuzluğunu giderdi. Hiç acelesi yoktu. Kendisine bu birkaç gün edecek değerli insanlar biriktirmiş olmanın mutluluğu içinde elini çantasına götürerek telefonu açtı. Bu defa mesaj aklına hiç gelmemişti.
Birkaç zaman kendiyle çardakta hızlı tren raylarını izleyerek oturdu. Kalbinde sevgisinin apayrı olduğu bir eve konuk olacaktı. Ve insanın sevdiği insanların evlatlarının da o sevgiye dahil edildiğinin şahitliğini yaşayacaktı. Dört yaşındaydı artık bebekleri, pandemi dolayısıyla hiç gelememiş ve hep bir bahanesi olmuştu. İnsan başlı başına bahanelerle dolatılmıştı sanki. Vakti yoktu güzel şeyler için. Çalıştığı yılları aklına geldi. O gergefe ne nakışlar işlemişti yıllarca; kederler, kaygılar, endişeler, öfkeler, kavgalar… Şimdi ise huzur, sakinlik, zamansızlık, sükun ve merhamet…
Dört yaşındaki Nihal’e iki kere kırmızı başlıklı kız masalını anlattı. Uyumaya geçmediği bir akşam ise beyaz kuzucuk masalını uydurdu. Çocukların dünyaları gözlerini dolduruyordu. Masal anlatırken gökyüzündeki yıldızları seyretti. Beyaz kuzucuk masalı kendisine aitti, kendi dünyası Nihal’in dünyasıyla karıştığında bambaşka bir enstantane oluvermişti. Gülümsedi. Bir gün birlikte Ankara Kalesine çıktılar dostuyla. Ankara kalesinden evvel kedi korkusuna rağmen arkadaşının evinde kahvaltı yaptılar. Dostluğun biriktirdiği sevginin eşliğinde çayları yudumlamak ve kahveler ve birlikte yapılan makyajlar. “Yakın olsaydık” hayalleri karıştı cümlelerine. Ankara sokaklarında şiir gibi yürüdüler birlikte, alışveriş yapıp yürürken her dakikasını değerlendirdiler sohbetleriyle. Ankarayı güzel yapanın muhabbet olduğuna kanaat etmişti.
Diğer bir gün başka bir arkadaşıyla buluşup, bir gün kahvaltı yaptılar. Bir gün daha çok çok özeldi. Eve her döndüğünde Nihal’in dört yaşının şerefine sarılmalar. Masallar ve çaylar. Film izlemek birlikte. Daha birçok detayla dönüş yolu.
Trene bindiğinde yanında bir ressam oturuyordu. Sakin ve şefkatli. Genç bir adam valizime yardım etti. Tren raylarda dans etti. Ankara içinde ışıldıyordu, resmiyetin hükmettiği Ankara hiç beklediği gibi olmamıştı. Giderken aniden alınmış bir kararla gitti ve dönerken hafiflemiş gibiydi. Evine geldi, yuvasına, yalnızlığına. Nakışı bıraktığı yerde duruyordu. Altı gün evvelki zihni ve elleri yoktu artık. Altı gün önceki kalbi yoktu. Altı gün önceki hisleri dağılmıştı. Telefonunu eline aldı. “Sil” tuşuna bastı.
Yüzünü buruşturduğu mesaj artık orada yoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KİRAZ'IN RÜYASI

Kalkıp doğruldu yatakta. Karanlıkta el yordamıyla telefonunu bulup düğmesine bastı ve saatin 02:43 olduğunu gördü. Henüz bir saat olmamışt...